Makale Koleksiyonu | İnsan ve Toplum Bilimleri Bölümü / Department of Humanities and Social Sciences
Bu koleksiyon için kalıcı URI
Güncel Gönderiler
Öğe Doğallık ve yapaylık sınırında bio-konstrüktif sanat(Dokuz Eylül Üniversitesi, 2024-01-29) Balkan, GökhanBio-teknolojik yöntemler medeniyetin gelişiminde etken ve belirleyici olmuşlardır. Tohum ıslahı, mayalama, aşılama ve benzeri doğal tekniklerin yerini günümüzde laboratuvar ortamında geliştirilen ve canlı dokunun yetiştirildiği, yapılandırıldığı veya manipüle edildiği sentetik teknikler almaktadır. Bio-teknoloji ana başlığı altında yer alan moleküler biyoloji, nanoteknoloji, genetik mühendisliği ile transjenik ve benzeri çalışmalar tekil organizmanın yapısal düzenlenmesi veya yetiştirilmesinden başlayarak toplumsal sistemin tümel varlığının belirlenmesine açılan geniş bir spektrumda işlerler. Benzer şekilde ‘Bio-konstrüksiyon’ kavramının kapsamı da canlı dokunun işlenmesi veya yetiştirilmesinden başlayarak gezegenimize ait tüm canlılığın yapısal dönüşümüne kadar uzanır. Bu bağlamda Bio-konstrüktif sanat da yapısal manipülasyona tabi olan canlılığın ete kemiğe bürünen gerçekliği olarak makalede irdelenmekte ve anlamlandırılmaktadır. Bio-konstrüktif sanat bir medyum olarak bio-teknolojilerin kullanıldığı sembolik anlatılardan ziyade canlı dokunun gerçek anlamı ile yaratıldığı, işlendiği, genetik yapısı ile oynandığı uygulamalar ve performanslar olmaktadır. Hümanist, toplumsal yerleşik sistemlerin bio-teknolojik müdahaleler ile başkalaşması, diğer bir deyişle ‘bios’ ve ‘zoe’ ayrımının gün geçtikçe zorlaşması, insansonrası durumun gerçekliğini söz konusu eder. Makale seçili çalışmalar üzerinden bio-konstrüktif sanat edimini tanımlarken, insansonrası durumun niteliği ve bio-konstrüksiyon ile ilişkisi hakkında geliştirilen yaklaşımları da çözümler.Öğe Placing STS in and through Turkey(Soc Social Studies Science, 2023-03-02) Alkan, Aybike; Kaşdoğan, Duygu; Maral, ErolWhy and how does it matter to undertake an STS praxis in a country where the field lacks adequate institutional recognition and capacity? This article investigates this question by tracing multiple, fragmented and contingent stories of placing STS in and through Turkey. At first sight, discontinuous stories of STS programs established in universities and unrecognized nature of STS as a discipline by the Council of Higher Education draw attention to the "underdeveloped" nature of the field in this country. This article counters such a perspective by rendering visible the works that support STS ethos as well as loose institutions within which STS is expected to flourish. By following people and artifacts in institutional and more-than institutional places of STS, this article acknowledges the efforts both to translate STS into the particular places of Turkey and to use STS as an intellectual space through which technoscientific knowledge can be questioned and translated into the local contexts of the country. The analysis of these translation efforts reveals that STS can be thought of as a space that enables one to be attuned to the sensibilities and realities of the country and search for ways to democratize the processes of technoscientific knowledge production whether it be in the universities or in public spaces.Öğe Güney Karadeniz gemilerinin teknolojik dönüşümü (1792-1829)(Işık Üniversitesi Yayınları, 2023-04-10) Mahmuzlu, EkinBu çalışmada, 1792-1829 yılları arasında Güney Karadeniz bölgesinde ticari gemiciliğin teknolojik dönüşümü incelenmiştir. Karadeniz’in uluslararası piyasalara entegre olmasıyla, 40 sene zarfında yelkenli gemilerde teknolojik atılım olmuş ve yeni gövde, yelken ve arma türleri, eskilerinin yerini almıştır. Bu makalenin temel argümanı, yeni piyasa koşullarının ve coğrafi faktörlerin teknolojik dönüşümü belirlediğidir. Her ne kadar yeni teknolojilerin yaygınlaşmasının asıl sebebi ticari dürtülerse de, Karadeniz’e gelen birçok alternatif teknoloji demetinden, hangi teknolojinin yerel gemilere uyarlandığı sorusunun cevabı coğrafi faktörler ve bu teknolojilerin birbirine uyumu sorunu belirlemiştir. Basitçe ifade edecek olursak, ticari gemilerin yol aldığı suyun özellikleri gövdesini, rüzgârının şiddeti armasını ve yelkenini belirlemiştir. Bu dönemde açık denizlerde yol alan gemilerde Atlantik ve Hint okyanusu kökenli yelken ve gövdeler, geleneksel gemi ve yelkenlilerin yerini alırken, kıyılarda yelken açan gemilerde bu değişim sınırlı kalmıştır.Öğe Social exclusion of women refugees in public imagination: underrepresentation and depersonalisation(Kilis 7 Aralık Üniversitesi, 2022-12-31) Pandır, MüzeyyenThis paper studies the news images of Syrian women refugees and the representational practices employed in them to question how these portraying practices position women refugees, and how they actually act as ways of socially excluding them in the host community. Analysed are the newspaper photographs of Syrian women refugees published in top-selling four Turkish newspapers in 2015. Using a content analysis fed by visual analysis, the ways of visually portraying women refugees is studied by investigating the representational elements and practices in the images, which are subject, theme, camera distance, camera angle and location. The findings reveal that Syrian women refugees are underrepresented and in the rare cases of their appearance, the way they are portrayed position them as distant, passive and depersonalised subjects as part of the masses. The underrepresentation and depersonalisation of women refugees, who are among the vulnerable women group 1) erase the individual life stories and varied lived experiences of women refugees from public imagination and deny the female refugee agency, 2) prevent the emergence of the public talk on the women refugee problems, which in turn 3) prevent the formation of a social understanding and empathy towards women refugees. Thus, it is argued that the ways in which Syrian women refugees are portrayed in the media act as barriers for their social inclusion.Öğe Atatürk’ün Nutuk’undaki dış politika olaylarını realizm çerçevesinde değerlendirmek(Iğdır Üniversitesi, 2021-12-31) Yılmaz, Onur Alp; Ayanoğlu, Harun TalhaRealizm özellikle 1930’ların sonundan 1980’lere kadar olan süreçte, akademik düzeydeki uluslararası ilişkiler çalışmalarına damgasını vuran kuram olarak göze çarpmaktadır. Temel ilkelerinin Tukidides’in Peloponez Savaşı, Machiavelli’nin başta Prens ve diğer çalışmaları ve Thomas Hobbes’un Leviathan’ına kadar dayandığı düşünülen Realizm, temelde rasyonel devleti, ulusal çıkarı ve devletler arası ilişkilerde güç odaklı bir perspektifi kullanarak uluslararası politikayı anlamlandıran bir kuram olarak tanımlanabilir. 1930 ve 1980 arası süreçte yapılan çalışmaların daha ziyade iki dünya savaşı ve Soğuk Savaş ile ilgili olduğu düşünülürse, devleti, ulusal çıkarları ve gücü merkezine alan bir kuram olarak realizmin egemenliği daha anlaşılabilir olacaktır. Bunun yanında, Türkiye’nin Millî Mücadele döneminin de yukarıda bahsedilen üç dönemden ikisinin –Birinci ve İkinci Dünya Savaşları ara dönemine denk gelmesi bakımından realist kuram terminolojisiyle değerlendirilmeye açık olduğu aşikardır. Bu bağlamda, bu çalışma Millî Mücadele başkomutanı, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu ve ilk cumhurbaşkanı olan Mustafa Kemal Paşa’nın Nutuk adlı eserinde bahsetmiş olduğu dış politika olaylarını realist kuram çerçevesinde değerlendirmeye odaklanmıştır.Öğe Behice Boran: öğretim üyesi, siyasetçi, kuramcı(Mülkiyeliler Birliği Genel Merkezi, 2022) Yılmaz, Onur AlpKısa süren akademik yaşantısının ardından, 11 yıla yakın süre, 1960 Müdahalesi’ne kadar siyasetten ve siyasi yazılar yazmaktan uzak duran Boran, Türkiye için de önemli bir dönüm noktasını işaret eden 27 Mayıs’tan sonar yeniden faaliyetlerine başlamıştır. Kısa bir süre yazdığı yazılarla Türkiye Sosyalist Hareketi’ne destek veren Boran, 1962’de Türkiye İşçi Partisi’ne (TİP) katılmıştır. Türkiye İşçi Partisi’nin parlamentoya 15 milletvekiliyle girdiği 1965 seçimlerinde Urfa’dan milletvekili seçilen Boran, parlamentoda dış politika başta olmak üzere hemen hemen her konuda Türkiye’nin “sosyalist geleceği” ile ilgili bir çerçeve çizmeye çalışmıştır. Partide önce genel sekreter, sonrasındaysa genel başkan olan Behice Boran, ölümüne değin Türkiye sosyalist hareketine hizmet etmiştir. Peki Behice Boran’ın Türkiye akademisine, Türkiye solunun kuramsal tartışmalarına ve pratik siyasete katkıları nelerdir? İşte bu metnin konusu olan Gökhan Atılgan’ın “Behice Boran: Öğretim Üyesi, Siyasetçi, Kuramcı” kitabı bu sorulara yanıt aramaktadır.Öğe Sol-Kemalizmin tasfiyesi: 12 Eylül’ün Atatürkçülüğü ve kökenleri(Ankara Üniversitesi Türk İnkılap Tarihi Enstitüsü, 2022-05-01) Yılmaz, Onur AlpTürkiye siyasetinde Atatürk son derece ikna edici bir meşruiyet yaratma kaynağı olduğu için hemen her siyasi hareket kendisine Atatürk üzerinden meşruiyet sağlama arayışındadır. Uzun yıllar Türkiye’de meşruiyet merkezi Atatürk üzerinden şekillendiğinden, Atatürk’ün sözleri, devrimleri, ilkeleri ve pratiklerini çağın gereğine göre yorumlama iddiasıyla sağdan da soldan da çeşitli hareketler ortaya çıkmıştır. Ayrıca, Türkiye’de demokrasiye anti-demokratik yollarla müdahale niteliği taşıyan askeri darbelerin de meşruiyet araçları “Atatürkçülüğü koruma” söylemi olmuştur. Ancak bu meşruiyetle birlikte her darbe yönetimi zihnindeki devlet tasavvurunu kendi Atatürkçülük yorumuyla ortaya koymuştur. Öyle ki, Atatürk’ün kurduğu kurumları kapatan ve sol-Kemalistleri bu yolla kurumlardan bertaraf eden 12 Eylül Cuntası da tüm bunları Atatürkçülük üzerinden meşrulaştırmış ve daha edilgen bir toplum yaratarak, bu toplumu tartışılmaz bir üst ideoloji olarak kurgulamaya çalıştığı ve yoğun şekilde sembollerle desteklenen Atatürkçülük etrafında kenetlemeye çalışmıştır. Dolayısıyla bu makale, hem 12 Eylül yönetiminin sol-Kemalistleri nasıl ve neden tasfiye ettiğini, bu tasfiye sürecindeki müttefiklerinin kimler olduğunu ve tüm bunların nasıl bir sonuca yol açtığını tartışmaktadır. Ayrıca bu makale, sol-Kemalizm ile 12 Eylül Atatürkçülüğü arasında da bir ayrıma gitmektedir.Öğe Atatürk’ün halkçılık ilkesi üzerine bir tartışma: halkçılık mı popülizm mi?(Yerel Yönetim Araştırma Yardım ve Eğitim Derneği (YAYED), 2022-06) Yılmaz, Onur AlpLiteratürde üzerinde uzlaşma sağlanamamış bir kavram olan popülizmin bu niteliği, halka çağrı yapan bütün siyasi düşüncelerin popülizm olarak çerçevelenmesi gibi bir sonuca yol açar. Bu da “halkın yegane temsilcisi” ve “halkın kendisi” olma iddiasıyla yola çıkarak, kapsayıcılığı kadar dışlayıcılığı da olan popülizmle, halk lehine bir dönüşüm arzulayan ve halkın çıkarlarını siyasetlerinin merkezine koyan halkçıların arasındaki farkları ortadan kaldırır. Bir de buna Türkçenin konforunda iki kelimenin ayrı ayrı isimlendirilebilmesine karşın, İngilizcede iki kelimenin de aynı şekilde isimlendirilmesinin yarattığı çeviri problemleri eklenince iki kavram arasındaki ayrım ortadan tamamen kalkar. Türkiye’de bu kargaşadan payını alanlar, II. Meşrutiyet’in ardından ortaya çıkan ve Cumhuriyet’le birlikte bu düşüncelerini taçlandıran halkçılar oldular. Popülistlerle aralarında kurumsal, kavramsal, araçsal ve amaca dönük olarak birçok fark bulunmasına rağmen Osmanlı-Türk halkçıları, bu ayrımlar gözden kaçırılarak popülist olarak isimlendirildi. Dolayısıyla bu çalışma, literatürdeki bu kargaşayı gözler önüne sererken, aynı zamanda popülizm ve halkçılık arasına Atatürk’ün düşünce dünyası ve halkçılık pratiklerini ortaya koyarak literatüre katkı sunmaya amaçlar.