GSF - Makale Koleksiyonu | Görsel Sanatlar Bölümü / Department of Visual Arts

Bu koleksiyon için kalıcı URI

Güncel Gönderiler

Listeleniyor 1 - 18 / 18
  • Öğe
    Essai sur un paysage de la renaissance: La tempete de Giorgione
    (Tekirdağ Namık Kemal Üniversitesi, 2017-08-03) Tandırlı, Emre
    Cette recherche dans laquelle on a choisi spécifiquement une peinturede Giorgione, s’intitulant LaTempesta (Fr. la tempête), a pour objectif d’analyser les dimensions philosophiques liées aux elements typiques d’un paysage de la Renaissance. Cependant, La Tempestaest un bon exemple pour un paysage pastoral de cet époque-là; avec toutes ses ambiguïtés qui sont largement discutées et recherchées par divers théoriciens et historiens d’art jusqu’à aujourd’hui. Dans cette recherche, on s’est proposéd'évoquer certaines expansions philosophiques de cette peinture, en termes de langage visuel du paysage de la Renaissance. Cette recherche qui s’est focalisée sur Giorgione, la Renaissance et la peinture de paysage, a été construite selon le point de vue de certains penseurs et théoriciens importants des périodes différentes comme;Aristotales, Alexandre Gefen, Gaston Bachelard, Jean-Paul Brun, Marsile Ficin, Marcelin Plenet, Manfred Wundram, Georg Wilhelm Friedrich Hegel et Salvator Settis, connu surtout avec ses recherches sur les peintures de Giorgione. Dans le cadre des approches de ces théoriciens, nous avons essayé de traiter,dans la peinture de Giorgione, certaines notions comme; la poésie, la spiritualité, le pastorale, le pittoresque qui apparaissent dans le contexte de l'impact visuel de l'image du paysage.Nous avons également viséà traiter les expansions métaphoriques des figures sur le premier plan, l'événement naturel comme tempête en arrière-plan, des descriptions complémentaires comme le pont, etc. autour des analyses particulières de la Renaissance.Par conséquent, nous nous sommes permis de mettre en place une synthèse originale, en nous appuyant sur certaines théories philosophiques et en révisant quel que otable interprétations sur ce tableau-là.
  • Öğe
    Şiir mi, güncel sanat mı?
    (Yapı Kredi Yayınları, 2021) Kahraman, Hasan Bülent
    Bundan uzun bir süre önce yazdığım Türkiye’de Çağdaş Sanat 1980-20001 başlıklı kitapta bir yorumda bulunmuştum. Buna göre şiir daha önceki dönemlerdeki işlevini tamamlamış, yerini güncel sanata bırakmıştı. Güncel sanat bugün bir zamanlar şiirin icra ettiği fonksiyonu üstlenmişti.
  • Öğe
    Nahid Sırrı Orik, eksik kötülük ya da şerle şeamet arasında...
    (Yapı Kredi Yayınları, 2020) Kahraman, Hasan Bülent
    Öteden beri yinelediğim bir görüşüm var. Bir sanatçı öldükten sonra yaklaşık otuz yıl süreyle unutulur. Sonra, gelen yeni kuşak tarafından keşfedilir. Bir tür ‘ölümden sonra diriliş’ olarak kitapları basılır, yapıtı tartışılır. Bazen yıldızlaşır, bazen kanonun bir parçası haline gelir, bazen de uzun bir tartışma döneminden sonra adı yeniden küllenir. Bu sonuncusu nadir görülen bir haldir. Yeniden tartışılan sanatçı genellikle edebiyatın temel direkleri, kurucuları arasına girer.
  • Öğe
    Memet Baydur’la bir zamanlar
    (Yapı Kredi Yayınları, 2019) Kahraman, Hasan Bülent
    Memet Baydur’la dosttuk ve bu dostluğun şaşırtıcı, garip bir öyküsü var. Ne kadarını anlatmalıyım, yoksa anlatmamak mıyım, bilmiyorum. Sonunda Türk edebiyatına ve tiyatrosuna mal olmuş bir yazar, çok önemli ve değerli bir yazar Baydur. Bir edebiyatçıya ait her şeyin bilinmesinden yana oldum daima. Düşünenlerin düşüncelerini her zaman sonuna kadar, bu işe yarar mı diye hiç çekinmeden yazması gerektiğini düşündüm.
  • Öğe
    Ben ne resimde ne şiirde tasarlarım
    (Yapı Kredi Yayınları, 2020) Kahraman, Hasan Bülent
    6 Şubat 2016 ile 22 Temmuz 2018 arasında NTV’de Bildiğiniz Gibi Değil genel başlığı altında haftalık sohbetler düzenledim. Program daha sonra yayın kanalının kararıyla durduruldu. Gerçekleşmesini Erman Yerdelen Bey sağlamıştı. Fakat Nermin Yurteri ve Handan Özsoy’un büyük katkıları oldu.
  • Öğe
    Anlar/Zamanlar
    (Yapı Kredi Yayınları, 2019) Kahraman, Hasan Bülent
    Mehmet Nâzım ölmüş. Az önce Utku Varlık tweet atmış. Sarsıldım. Mehmet’le öyle bir yakınlığım yoktu. Olmaması garip bir tesadüftür. Neticede en yakın arkadaşlarım onun da en yakın arkadaşlarıydı. Nasıl bir araya gelemedik daha fazla, şaştığım bir sorudur. Komet yakınındaydı. Onu geç, Faruk Sade, Ali Güreli, Güllü Aybar hayatını onunla yaşadı, ben de onlarla. Gene de bir türlü istediğim ölçüde görüşemedik.
  • Öğe
    Anlar/Zamanlar
    (Yapı Kredi Yayınları, 2020) Kahraman, Hasan Bülent
    Sabah erken uyandım. Gece geç yatmamıştım. Fena da uyumadım. Sadece iki kez uykum bölündü. Bir süre yatakta düşündüm. Dün Bedri’nin verdiği haberi gözden geçirdim. UPSD Onur Ödülü! Almalı mıydım? Yönetim Kurulundakileri tanımıyorum. Kabul etmiş ‘bulundum’. Son zamanlardaki gelişmeler ‘lehime’. Ama her defasında bir ayrıntı eksiği var. Işık Üniversitesiyle bağdaştığımız için seviniyorum ama koşulları biraz farklı olabileydi, ödülü benimsedim ama işte... Hayat böyle bir şey. Bakalım Perşembe akşamı neler olacak?
  • Öğe
    Elli Yıl Sonra ve Her Zaman Füruzan
    (Yapı Kredi Yayınları, 2021) Kahraman, Hasan Bülent
    1973 yılının Eylül ayında başladığım Ankara Koleji lise 1. sınıfında nasıl olduysa ansızın bir edebiyat yıldızı haline geldim. Benim ataklığım mıydı, sonradan çok ters düşsek de kendisini büyük saygıyla andığım edebiyat hocamız Nükhet Kayserilioğlu’nun ‘keşfi’ miydi bilemeyeceğim ama o berbat, sıkıcı ortaokul yıllarından sonra bilhassa tarih hocası ve hayatımdaki etkisi çok derin Hilal Nermin Gül Hanım’ın ‘seminer’ gibi işlediği derslerle kendime gelmiştim. Nükhet Hocanın dersleri de fena değildi. Hâlâ çok kötü bir öğrenciydim ama şimdi kendi hocalığımın penceresinden baktığımda anlıyorum ki, kötü değil, notları kötü ama çok ilginç, farklı, kendisine özgü, sıra dışı bir öğrenciymişim.
  • Öğe
    Philosophical architectonics and theatricality in Gilles Deleuze’s theory
    (Mersin Üniversitesi, 2021-10) Hatipoğlu, Özüm
    Theatricality, as a methodological basis of Deleuze’s theory, insinuates a new thought of Being/beings by emancipating philosophy from its anthropological orientation. Despite the fact that the phenomenological methodologies attempted to link the transcendental with the empirical domain, the source of reflexivity was still the subject. Deleuze’s ontological repetition maintains the infinite reflection of the transcendental and the empirical domains into each other, yet it posits the symbolic order as the third order where the infinite reflexive expansion between concept and matter becomes immanently transcended. By taking this formulation as its point of departure, this article analyzes how Deleuze’s notion of theatricality operates as the self-reflexive and excessive origin of thought.
  • Öğe
    Varoluşçuluğun Türkiye Serüveni : Huzursuzluğun Varoluşçuluğu Varoluşçuluğun Huzursuzluğu
    (Doğu Batı Yayınları, 2020) Kahraman, Hasan Bülent
    Varoluşçuluk savaş sonrası Paris’te, özellikle “sol yaka” aydınları arasında etkili olmuş, felsefeci Jean-Paul Sartre’ın öncülüğünü yaptığı ve temel önermelerini kitapları ve makaleleri aracılığıyla oluşturduğu bir düşünce açılımıdır. Bir felsefe “ekolü” olup olmadığı konusunda tartışmalar baştan beri sürmektedir. Doğrudan sistematik bir felsefe akımı veya okulu olduğunu söylemek güç. Bu yargı sadece felsefe planındaki kapsamı itibarıyla verilmiş bir yargı değil. Daha sonra bizzat öncülerinin işaret ve kabul ettiği gibi Varoluşçuluk daha çok edebiyat yapıtları aracılığıyla kendisini ifade etmiş bir yorum alanı. Büyük felsefi ideolojilerde olduğu gibi doktriner bir anlayışla geniş çaplı bir dünyagörüşü ve eylem önermesinde bulunmaz. Varoluşçuluk kökleri felsefe planında Heidegger, Merleau-Ponty ve Husserl’e kadar giderken geliştirdiği sözlüğün ana kavramlarını edebiyatın kapsadığı durumlardan çıkarmıştır. Varoluşçuluğun yabancılaşma, bunaltı, bunalım, saçma, angajman, başkaldırı gibi kavramlarını kendisine eksen alan edebiyat metinleri felsefe tartışmaları planında dahi kuramsal metinlerin önündedir. Bu bakımdan Varoluşçuluğu dünyada ve Türkiye’de bir edebiyat yönelimi olarak görmek yanlış sayılmaz. Hattâ doğrudan felsefi planda da Varoluşçuluk insan tekinin evrensel var olma gerçekliğini anlamak için bir yorum deneme ve girişimidir. Belli bir dönemde ortaya çıkmış, sistematik bir düşünce geliştiremediği için 1960’ların sonuna doğru terk edilmiştir. Bu akımın Türkiye’de yaşadığı serüven ise ilginçtir. Savaştan on yıl kadar sonra birbirinden farklı akımların yavaş yavaş su yüzüne çıkmaya başladığı bir dönemde Varoluşçuluk da birbirinden hayli değişik anlayışlarla entelektüel çevrelere girmeye başlamıştır. Önce çok daha soyut ve soluk bir biçimde gelişen ve adı hiç zikredilmeyen Varoluşçuluk kendisini bir “varlık” problemi olarak ifade etmiştir. Savaş sonrası dünyanın yıkıntılardan kurtulmaya çalıştığı ve “artık şiir yazılmaz” denen büyük trajedilerin içinde kendisine bir yer arayan insan tipi Türkiye’de de öne gelmeye başlamıştır. Ana kaynakların çevrilmesi daha sonraya kalırken bu kanavaya yerleşecek bazı romanlar belirleyici rol oynamaya başlamıştır. O sıralarda kendisini uzaktan da olsa sezdiren İkinci Yeni şiiriyle Varoluşçuluk başlangıçta iç içe geçerek ilerlemiştir. Aynı dönemde Varoluşçu sayılabilecek bazı yönsemeler gösteren romanların yazarları da kısa süre sonra şiddetle reddedecekleri bu akımı sol bir anlayışla iç içe geçirme çabasındadır. Halbuki aynı yıllarda öne gelecek başka edebiyat metinlerinde daha kültürel temelli bir varlık sorunu da işlenmekteydi. Bu süreç Varoluşçuluğun Türkiye’de bir entelektüel alan olarak görüldüğü geç 1950’ler ve erken 1960’lardan sonra da (giderek azalan bir hızla olsa bile) devam etti. Ana hatlarını verdiğimiz görüntü ve yapı içinde Türkiye’deki Varoluşçuluk arayışlarını iki önemli aksta toplayarak ele almak ve irdelemek gerekir. Bunların ilki Varoluşçuluğun Türkiye’de üç ayrı dönemde üç ayrı kategori halinde teşekkül etmesidir. İkincisi Varoluşçuluğun toplumsal düşünceden (social thought) ayrı ele alınmayacağıdır. Aksine, ancak toplumsal düşünce evreleri izlenirse bu arayış da kendisine özgü ve özgül zemine oturtulabilir. Bu yazıda bu iki olguyu ele alacağımız gibi son olarak Varoluşçuluğun (sınırlarını çizdiğimiz koşullar içinde) Marksizmle ilişkisini de gösterecek ve neden 1960’ların ortasından sonra entelektüel çevrelerin bu akıma/düşünceye sırtını döndüğünü ortaya koyacağız.
  • Öğe
    Türk hamam kültüründe metal objeler ve objelerin form ve bezeme özellikleri
    (A Kitap, 2021-08-30) Kalyoncu, Hülya
    Türk-İslam dini inanç sisteminin ve aynı zamanda Türk gelenek ve göreneklerinin yapı taşlarından biri olan temizlik ve arınma olgusu, geleneksel Osmanlı-Türk hamam yapılaşmasının ve kültürünün oluşmasının temel sebeplerindendir. Osmanlı mimari tipolojileri içerisinde yer alan ve vakıf sistemi içerisinde inşa edilen Osmanlı hamam yapıları, dönemsel süreçlerle büyümüş, gelişmiş ve işlevsellikleri de farklılıklar göstermiştir. Erken dönem Osmanlı hamam yapıları, toplumun yalnızca temizlenme mekânları olmuşken, ilerleyen dönemlerde ise sosyalleşmenin sağlandığı ve folklorik ritüellerin gerçekleştirildiği simgesel yapılara dönüşmeye başlamışlardır. Sosyo-kültür tarihimiz açısından hamam yapılarının geleneksel mimari yapı özellikleri ve hamamlarda gerçekleştirilen toplumsal ritüeller kadar önem arz eden hamamlara ait bir diğer alt başlık ise, hamamlarda kullanılan malzemeler ve bu malzemeler içerisinde yer alan metal objelerdir. Atalarımızdan günümüze miras kalan hamam metal objelerinin sanat tarihi disiplini bağlamında sanatsal değerlerinin yanında, kullanıldıkları dönemlerde sahibinin sosyal statüsünü temsil eden malzemeler olarak kabul edilmiş olmaları da bu malzemeleri hem sanat tarihi hem de sosyo-kültür tarihimiz açısından değerli kılan bir diğer özellikleridir. Bu çalışmada, geleneksel hamam malzemeleri arasında yer alan taslar, leğen-ibrikler, nalınlar, buhurdanlıklar, gülabdanlar, kirdenlikler (hamam kazanı), kildenceler (sabunluk), ayna gibi araç ve gereçler gerek form özellikleri, gerekse nadide bezemeleri, işçilikleri ve de yapım teknikleri açısından incelenmiş olup, sosyo-kültür tarihimiz içerisindeki önemleri dâhilinde geleneksel hamam kültürüne kattıkları zenginlikleri, estetik nitelikleri ve bu eserlerin günümüze ulaşan ve yeni nesillere aktarılan en kıymetli folklorik kültür değerleri içindeki yerleri değerlendirilmeye çalışılmıştır. Bu bağlamda malzemelere uygulanan geleneksel el sanatlarının önemi, bu malzemelerin korunmaları ve geliştirilmeleri gerekliliğine verilen önem vurgulanmıştır.
  • Öğe
    Motif-oriented characteristics of the Turkish carpets illustrated in English aristocratic portrays of renaissance and effects of the carpets on British carpet production
    (Ahmet Kara, 2021-08-31) Kalyoncu, Hülya
    The Turkish carpets with a great importance in world’s carpet history have their origins in Pazırık Carpet, the world’s oldest and the first knotted carpet which was produced by the Central Asian Turks. Carpet tradition of Turks was kept by the Anatolian Seljuk Empire. It had its golden age with the naturalist carpets woven in Bursa and its vicinity in the 16th century that corresponds to the Ottoman period. The Turkish carpets included in the religion and society-thematic paintings made in Renaissance period by the European painters in various countries were regarded as the expression of wealth and magnificence. The Ottoman-Turkish carpets illustrated in portraits of the English aristocrats as well influenced the English carpet art in addition to adding aesthetic values to the paintings. In this study performed in this context, literature of the portraits of English aristocrats that involve Turkish carpets was reviewed. Besides, painters of the paintings, the aristocrat’s portrayed and motif-oriented characteristics of the Turkish carpets were addressed in detail. It was aimed to reveal the place of the carpets addressed within the discipline of art history, in Turkish cultural history and their effects on the British carpet production. In conclusion, it was turned out that they place premium on Turkish culture and art.
  • Öğe
    Resim sanatına yansıyan İstanbul sokak satıcılarının Osmanlı-Türk sosyal yaşamındaki yeri ve önemi
    (Mardin Artuklu Üniversitesi, 2021) Kalyoncu, Hülya
    Osmanlı Devleti’nde sabit bir dükkâna sahip olmaksızın mal veya hizmet satışı yapan ve “sokak satıcıları” ya da “seyyar satıcılar” adını alan satıcıların yansıdıkları resim sanatı üzerinden alt başlıklar dâhilinde sınıflandırılmasının yapılarak, Osmanlı sosyal yaşamı içerisinde yerlerinin ve önemlerinin tespit edilmesinin amaçlandığı bu çalışmada, yöntem olarak Osmanlı’ya dair kaynaklarda yer alan sokak satıcıları ile ilgili yazılı ve görsel kaynak taramaları yapılmış, ilgili görsel kaynaklardan satıcı tipolojileri saptanarak fiziksel tanımlamalarının tespitine çalışılmış, yazılı kaynaklardan ise satıcıların toplum içerisindeki yerleri ve önemleri irdelenmeye çalışılmıştır. Yapılan araştırma ile geçim zorlukları nedeni ile Anadolu’nun farklı kentlerinden İstanbul’a gelen, Osmanlı toplumunun vazgeçilmezi olan bu kişilerin sosyo-kültürel ve sosyo-ekonomik yaşama da doğrudan etki etmiş oldukları ve bu etkinin günümüz Türkiye’sinde de halen devam ettiği sonucuna varılmıştır. Bu bağlamda sokak satıcılığının Osmanlı’dan da gelen kültür birikimi sürekliliğinin sağlanması ve aynı zamanda ekonomik ve sosyal yaşama katkı sağlanması için, sektörün tamamen ortadan kaldırılması yerine, gelişmiş ülke örneklerinde görüldüğü şekliyle belediyeler tarafından modernize edilmiş çağdaş ekipmanlar ve kaliteli hizmet eğitimleri verilmek sureti ile organize edilerek, sektöre kazandırılmaları önerimizdir.
  • Öğe
    Gravürlere ve resim sanatına yansıyan Osmanlı başkenti İstanbul ticari yaşamı: çarşı-pazarları ve dükkânları
    (M. Nezih Başgelen, 2021) Kalyoncu, Hülya
    Osmanlı sosyo-ekonomik ve sosyo-kültürel yaşamında büyük önemi olan kent ticaret merkezlerinin en gelişmiş ve yoğun olanlarının, payitahtın merkezi başkent İstanbul çarşı pazarları olduğunu söylemek mümkündür. Fatih Sultan Mehmet döneminde kurulan Kapalıçarşı veya daha genel bir anlamı ile kent ticari merkezi bedesten, han ve arastalardan oluşmaktadır ve İstanbul ticaret yaşamı bu sarmal etrafında büyümüş, gelişmiştir. Tarihi sürecinin her döneminde kalabalık bir nüfusa sahip olan İstanbul’un iaşesinde şehrin uluslararası ticaretin de merkezi olmasının önemi de büyüktür. Unkapanı ticaret bölgesinin yoğun ticaret yaşamı, kervansaraylar ve genellikle yiyecek maddelerinin veya hayvanların satıldığı haftanın belirli günü kurulan pazar alanları kentin ekonomik ve sosyal yapısının diğer ticari yaşam öğeleridir. Bu çalışmada halkın hem yaşamsal ihtiyaçlarını karşıladığı, hem de sosyalleşme imkânı bulduğu, çarşı pazarlar ve ticari dükkânlar, Osmanlı iktisadi yaşamı disiplini ile ilişkisi kapsamında olmak üzere farklı bir disiplin boyutu ile mekânların görüntülendiği gravürler ve tablolar eşliğinde irdelenmeye çalışılmıştır. Osmanlı’da devletin resmi kurumlarının ürettiği şer’iyye sicilleri, vakıf defterleri gibi resmi belgeler ile seyyahların anlatımları da ticari mekânları ele alan bu çalışmaya katkı sağlayan diğer argümanlardır.
  • Öğe
    John Heartfield’ın “Başkalaşım” adlı fotomontajında yer alan metaforik yapılanma üzerine göstergebilimsel çözümlemeler
    (Dokuz Eylül Üniversitesi, 2018-07-23) Bostancı, Meral
    Alman sanatçı John Heartfield (1891-1968), 20. yüzyılın politik sanatçılarının önde gelenlerinden ve günümüzde ‘photoshop’ olarak bilinen modern fotomontaj tekniğinin öncülerinden biridir. Bu çalışmanın amacı John Heartfield’ın en bilinen yapıtlarından biri olan “Başkalaşım” (Alm. Metamorphose) adlı fotomontaj çalışmasını çözümlemeye yöneliktir. Göstergebilimsel yaklaşımın kimi verilerden faydalanarak ve tablolarla harmanlayarak sunacağımız bu çalışmada yeri geldiğinde metinlerarası ve göstergelerarası ilişkilendirilmelere de yer verilerek çoğul bir okuma yapılması hedeflenmektedir. Bu bağlamda öncelikle imgeler, simgeler ve alegoriler üzerinden çalışmada var olan metaforik yapılanmayı çözümlemek, devamında yapıtın ve sanatçının içinde bulunduğu kültür kodları da çalışmaya dâhil edilerek yapıtı yorumlamak temel esas olacaktır.
  • Öğe
    Deleuze ve Spinoza kavramları üzerinden Kardelen Fincancı, Nezaket Ekici ve Tunç Ali Çam’ın çalışmalarının değerlendirilmesi
    (Istanbul Kultur Univ, 2017-07) Demir, Vesime Itır
    Bu araştırmada, Benedictus de Spinoza ve Gilles Deleuze’ün sunduğu kavramlar üzerinden performans sanatı örnekleri incelenecektir. İki düşünürün ortaya koyduğu beden odaklı düşüncelerden yola çıkılarak, performans sanatının gündelik yaşamla ilişkisi, izleyiciyle kurduğu ilişki, izleyici ile sanatçının etkileşimi ve yapılan performansın nihayetinde hedefine ulaşıp ulaşmadığı belirlenecektir. Nezaket Ekici’nin “Imagine”, Kardelen Fincancı’nın “Make Me Whole Again” ve Tunç Ali Çam’ın “Yersiz yurtsuzlaşma, Kurşun Kalemler, Karton Kutu ve Ses” adlı performansları izleyiciyle kurduğu ilişkiler ve izleyici üzerinde yarattığı etkiler üzerinden değerlendirilecektir.
  • Öğe
    Kültür imleri - Kavramlar ve sınırlar ötesi
    (Istanbul Univ, Research Inst Turkology, Dept Art History, 2018) Akdeniz, Halil
    Bu makale, ağırlıklı olarak kendi sanat çalışmalarım, kısmen de üniversitedeki sanat eğitimi yaklaşımım üzerinedir. Sanat çalışmalarım çevresel sanattan, tarihi ve kültürel çevreye uzanan, yaklaşık 40 yıllık bir sanatsal üretim sürecini kapsar. 1978 sonrası ve 1980’li yıllarda İzmir Körfez Kirlenmesi İle İlgili Görsel Değerlendirmeler resim dizisi ile başlayan fiziki çevre sorunları ile ilgili çalışmalarım, bilimsel araştırma laboratuvarlarının bilimsel verileriyle de destekli, sanat ve sanat dışı ögelerin kullanıldığı sanatsal çözümlemelerden oluştu. Daha sonra tarihi ve kültürel çevreye yönelik çalışmalarla; Efes-Ören Görsel Notlar dizisi, ardından Anadolu’nun değişik kültür bölgelerini kapsayan çalışma dizileri; Anadolu Uygarlıkları – Kültürlerarası, Anadolu Uygarlıkları – Kültür Çevresi, Anadolu Uygarlıkları – Kültür Logoları, Anadolu Uygarlıkları – Kültür Bakiyeleri ile devam etmiştir. Geldiğim nokta itibariyle de, son dönem Kültür İmleri – İmgenin İzinde yoğunlaşan çalışma dizileri ile devam etmektedir. İçinde yaşadığım coğrafya Anadolu, tarih boyunca Grek, Hitit, Likya, Frigya gibi çok sayıda kültürlere ev sahipliği yapmıştır. Anadolu Uygarlıkları kültürel zenginliği, farklı kültürler ve kültür katmanları ile benim çalışmalarımın konsept ve düşünce kaynağını oluşturmaktadır. Sanat dili evrenseldir. Fakat insanların yaşam tarzları, kültürleri ve görme alışkanlıkları farklıdır. Yani sanatlarının kendi kültür ve coğrafyalarından beslenen kanalları ve kökleri vardır. Çalışmalarım resim ekseninde olmasına rağmen tuval ve boya estetiği ile sınırlı değildir. Yüzeyden mekâna uzanan bir boyutu içerir. Sanatım düşüncelerimin notlarıdır. Konseptlerime göre değişik malzeme ve araştırma materyalleri yer alır. Bu makalenin eğitim açısından da hedefinde, bugün geldiğimiz “Üçüncü Kültür Dönemi“ aşamasında geleceğin eğitim modeli gibi gözüken sanattaki yaratıcılıkla bilimdeki yaratıcılığın birleştirilmesine yönelik, bilim ve sanatın birlikteliğini öngören içinde sanatın da yer aldığı bilim teknoloji ve mühendislik dalları; STEAM- Science/Bilim, Technology/Teknoloji, Engineering/Mühendislik, Arts/Sanat ve Mathematics/Matematik eğitim modelinin önemine işaret edilmiştir. Bu konuda dünyada bazı üniversitelerde ve araştırma kurumlarında, örneğin NASA uzay araştırma programlarına bile sanatçıların da dahil edilmeye başlaması, ve Austuralya Western Üniversitesinde biyo-konstrüktif deney ve araştırmalar yapan Symbotica A programı gibi çok özel eğitim programlarının yer aldığı geleceğin eğitim yönelimlerine işaret edilmeye çalışılmıştır.
  • Öğe
    Depictions of prophet Solomon In Christian icons and Ottoman Miniature Art
    (Univ Agean, 2014) Şarlak, Evangelia; Onurel, Ruhiye
    From the paganism to the rise of monotheism and onwards, kings and rulers have introduced religion as part of their conduct in the socio-political construct of the society. One of the great rulers of the Old Testament, Solomon has been an important figure not only in Hebrew history but also in Christian and Islamic traditions.The purpose of this study is to make an iconographical evaluation of Solomon's depictions in mural paintings and mosaics of Christian tradition and Ottoman illuminated manuscripts with regard to the typology and evolution of an idealized sense of imperial rule.