İİBF - Makale Koleksiyonu | Uluslararası İlişkiler Bölümü / Department of International Relations

Bu koleksiyon için kalıcı URI

Güncel Gönderiler

Listeleniyor 1 - 20 / 87
  • Öğe
    Queering conservative democracy
    (Turkish Policy Quarterly, 2013-12) Birdal, Mehmet Sinan
    The Justice and Development Party (AKP) and its official political identity of conservative democracy dominated the first decade of the new millennium in Turkey. Conservative democracy rests on a fusion of a particularistic conservative national identity with the universal principles of liberal democracy. The conservative narratives on lesbian, gay, bisexual and transgenders (LGBTs) reveal the limits of this synthesis' ability to create a deliberative democracy in Turkey, and underscore the challenges faced in recognition of LGBT demands within the conservative democratic project.
  • Öğe
    Editor's note
    (Pluto Journals, 2021-06) Demiralp, Seda
    [No abstract available]
  • Öğe
    The odd tango of the islamic right and Kurdish left in Turkey: a peripheral alliance to redesign the centre?
    (Taylor & Francis, 2012-02-24) Demiralp, Seda
    [No abstract available]
  • Öğe
    The Kurdish issue: can the Ak Party escape securitization?
    (SETA Foundation, 2008-06-01) Karakaya Polat, Rabia
    The Kurdish question has been a source of domestic conflict since the inception of the Turkish Republic. It has been one of the mostly securitized issues in domestic politics. Despite the continuation of the securitizing agenda, and years of denial by the state, in the mid-1990s alternative discourses on the cultural rights of the Kurds started to emerge. The AK Party government departed from previous attitudes by repeatedly emphasizing the Kurds' right to express their culture and identity. 'I his article analyzes the developments regarding the Kurdish issue during the AK Party government and asks whether they can be seen as a desecuritization process. 'I he article argues that although there are significant signs of desecuritization, 'Turkey continues to swing between forces, agendas, and actors of securitization and desecuritization when it comes to the Kurdish issue.
  • Öğe
    Civic nationalism in Turkey: a study on the political profile of Celal Bayar
    (Yalova Üniversitesi, 2007-12-16) Toktaş, Şule
    Celal Bayar, a prominent figure in Turkish politics who had hold various offices and positions last one being Republic Presidency, contributed to the Turkish nation-building process and took part in its various proceedings and institutions. This article discusses the views of Celal Bayar on nationalism, more specifically on Turkish nationalism. The discussion reflects on Bayar’s conception of ‘Turkish nation’, ‘national state’, ‘the Eastern question’, ‘Democrat Party nationalism’ and ‘the non-Muslim minorities’. The public speeches of him clearly point out that Celal Bayar understood and evenpromoted a type of Turkish nationalism which is very much close to civic nationalism.
  • Öğe
    Internationalization of bioethics: the search for common norms of bioethics in The EU and the Council of Europe
    (Kocaeli Üniversitesi, 2006-12-01) Toktaş, Şule
    In this article, the development of bioethics in one of the most scientifically developed regions of the world - Europe- is discussed with reference to the enactments in the Council of Europe and the European Union. An international effort for the creation of ethical and methodological regulations in the medical arena has started in Europe. These efforts were primarily that of the Council of Europe with the Convention of Human Rights and Biomedicine and regulations by the European Union. This study examines the internationalization of bioethics and the national aspects of norm building and decision-making in Europe that covers the political parties, the different stances taken in public debates, evolution of norms and regulations involved in the process and the policies. The questions of the transformation of classical understanding of the state in Europe and the evolution of bioethical norms are also addressed in this study. The article dwells upon the task of analyzing the attempts for common norms of bioethics in the EU and the Council of Europe in four parts. The first part discusses the formal aspects laying down the principles of bioethics in the domain of the Council of Europe and mainly focuses the Convention on Human Rights and Biomedicine. The second part moves the discussion to the European Union and generally outlines the attempts by the EU regarding bioethics and the rules of conduct upon the layer initiated by the Council of Europe. The third part draws out the future prospects in genetics and biotechnology and makes an assessment of the general trends. The fourth part makes a conclusion with a summary of the main points which were discussed through out the article.
  • Öğe
    Transit and receiving countries: refugee protection policies in Belgium, Slovenia, Greece, and Turkey
    (Yalova Üniversitesi, 2016-06-16) Toktaş, Şule; Papadopoulou, Aspasia; Paspalanova, Mila; Vrecer, Natalija
    [No abstract available]
  • Öğe
    Tito sonrası dönemdeki ekonomik sorunların Yugoslavya’nın parçalanmasına etkileri
    (Tekirdag Namik Kemal University, 2018-07-30) Çağlar, Mehmet Turan
    Yugoslavya kuruluşundan itibaren kendine has yapısıyla, Soğuk Savaş döneminde her iki kutba da mesafeli duruşuyla ve Bağlantısızlar hareketinin öncü aktörü olmasıyla uluslararası ilişkilerin en ilgi çekici devletlerinden biri olmuştur. Fakat Soğuk Savaş sonrası hızla parçalanma sürecine giren Yugoslavya, 20. yüzyılın en büyük insani trajedilerinden birine ev sahipliği yapmıştır. Yugoslavya’nın dağılmasıyla ilgili farklı görüşler ortaya çıkmıştır. Kabaca, Yugoslavya’nın dağılmasıyla ilgili görüşler; ekonomik sebepler, tarihsel etnik nefret, milliyetçilik, kültürel sebepler, uluslararası politik sebepler, önemli siyasi figürlerin ortaya çıkışı ve kayboluşu ve imparatorluğun düşüşü yaklaşımı olarak sınıflandırılmaktadır. Bu görüşler içerisinde milliyetçiliğe yapılan vurgu ön plana çıksa da Yugoslavya’daki etno-milliyetçi akımların neden daha önce parçalanmaya sebep olmadığı ve etno-milliyetçiliğin yükselmesini etkileyen faktörlerin neler olabileceği önemli sorular olarak ön plana çıkmaktadır. Ayrıca kuruluş aşamasında Güney Slavların bir araya gelmesi gibi yine milliyetçi bir idealle inşa edilen Yugoslavya’nın farklı milliyetçi akımlar tarafından nasıl parçalandığı Yugoslavya’da yaşanan dönüşüm açısından önemli bir sorudur. Bu yüzden Yugoslavya’daki milliyetçi akımların yükselmesine sebep olan gelişmeleri tetikleyen olgu önemli bir konuma gelmektedir. Bu bağlamda da milliyetçilikle ekonomi arasındaki ilişkiye odaklanan Michael Hechter’in dahili sömürgecilik kavramı ön plana çıkmaktadır. Milliyet ve milliyetçilik gibi kavramları modern kavramlar olarak gören Hechter için milliyetçilik ile ekonomi arasında doğrudan bir ilişki bulunmaktadır. Hechter’a göre çoğu modern devlet en az iki veya daha fazla farklı kültürel gruptan oluşur. Modern devlette refah farklı bölgeler ve farklı kültürel gruplar arasında eşit dağılırsa ortak bir ulus kimliğinin inşası kolaylaşmaktadır. Fakat eğer refah, bölgeler arasında eşit dağıtılmamış ise etnik gruplar, siyasal süreçlerde daha baskın olur. Bu süreç etno-milliyetçi eğilimleri kuvvetlendirir ve etnik kimlikler, tek bir devlet çatısı altında dahi olsalar önemini korumaya devam eder. Hetcher’ın milliyetçilik yaklaşımı, hem Yugoslavya’nın kuruluşu sonrası neden ortak bir Yugoslav kimliğinin inşa edilemediğini hem de 1980’ler sonrası meydana gelen ekonomik sorunların Yugoslavya içindeki etno-milliyetçi kimlikleri nasıl kuvvetlendirdiğini göstermesi açısından önemlidir. Tarihsel olarak Yugoslavya içindeki farklı cumhuriyetler arasındaki ekonomik farklılıklar, ortak bir Yugoslav kimliğinin kuruluşunu engellemiş ve bu farklılıklar, etnik kimliklerin önemlerini korumasıyla sonuçlanmıştır. Bunun yanı sıra 1970’lerde görünür olmaya başlayan ekonomik problemler 1980 sonrası daha da ön plana çıkmıştır. Ayrıca Tito gibi Yugoslavya adına birleştirici bir figürün de ölmesi ülke içerisindeki sorunları daha da körüklemiştir. Fakat 1980’lerde iyice artan ekonomik sorunlar, farklı kimliklerin kendi milliyetçiliklerini takip etmeleriyle sonuçlanmış ve artan etno-milliyetçi akımlar, Yugoslavya’nın dağılmasının en önemli sebebi olmuştur. Bir başka ifadeyle, Hechter’in yaklaşımına uygun olarak 1980 sonrası iyice belirginleşen dış borç, işsizlik, enflasyon gibi ekonomik sorunlar derinleştikçe cumhuriyetler arasındaki ekonomik farklılıklar daha da derinleşmiş, bunun sonucunda etnik milliyetçilikler yeniden inşa edilmiş ve dışlayıcı etnik kimlikler, Yugoslavya’nın dağılmasına sebep olmuştur.
  • Öğe
    Toplumsal inşacı uluslararasi ilişkiler yaklaşımına göre 1998- 2011 arası ve 2011 sonrasi Türkiye-Suriye ilişkileri
    (Aydin Adnan Menderes University, 2017-10-11) Çağlar, Mehmet Turan
    Türk Dış Politikası açısından Suriye devleti, gerek tarihsel gerek güncel boyutlarıyla önemli bir yere sahiptir. Tarih boyunca iki devlet arasındaki ilişkiler, inişli çıkışlı bir seyir izlemiş ve dönemsel dalgalanmalar, ikili ilişkileri derinden etkilemiştir. 1998’deki “Ekim Krizi” sonrası ikili ilişkiler yumuşama eğilimi göstermiş ve bu tarihten sonra taraflar arasında çok sayıda ekonomik, askeri, toplumsal ve hatta stratejik işbirliği alanları doğmuştur. 2000’lerin ilk on senesinde ortaya çıkan işbirliği sonucunda taraflar; ikili ilişkileri stratejik işbirliği, ortak kader ve “iki devlet, tek hükümet” gibi Türkiye-Suriye tarihinde daha önce hiç kullanılmamış kavramlarla tanımlamaya başlamış ve taraflar için “öteki” birer “dosta” dönüşmüştür. Taraflar arasında artan güven ve işbirliği ise 2011’de Ortadoğu’da meydana gelen Arap Baharı ile birlikte kesintiye uğramıştır. Arap Baharı çerçevesinde bugün gelinen noktada taraflar, 2000’lerin ilk on yılındaki gelişen işbirliğinin tüm kazanımlarını kaybetmiştir. 2011 sonrası taraflar arasında önemli askeri krizler meydana gelmiş, karşılıklı ekonomik yaptırımlar, ikili ekonomik ilişkileri durma noktasına getirmiş ve hatta Suriyeli mülteciler konusu gibi tarafları doğrudan ilgilendiren insani krizler meydana gelmiştir. Bütün bu süreç sonundaysa 2011 öncesi birbirlerini “dost” olarak tanımlama eğilimi gösteren iki devlet, 2011 sonrasında tıpkı 1998 “Ekim Krizi’nde” olduğu gibi “ötekini” yeniden “düşman” olarak tanımlamaya başlamıştır. İkili ilişkilerde ortaya çıkan bu dalgalanmalar sonrasında Türkiye’nin Suriye’ye karşı dış politikasını ve Türkiye-Suriye ilişkilerini bir Uluslararası İlişkiler yaklaşımı olan “toplumsal inşacılık” yaklaşımı ve toplumsal inşacılığın temel incelemeli noktaları olan fikir ve kimliklerin rolleri, yapı-fail ve ben ile öteki ilişkileri üzerinden incelemek ilgi çekici hale gelmiştir.
  • Öğe
    Kadın hareketlerinde adaptif stratejiler: Türkiye’de kadına yönelik şiddetle mücadele örneği
    (Marmara Üniversitesi, 2019-12-30) Demiralp, Seda
    Türkiye’deki kadına yönelik şiddetle mücadele hareketinde son yıllarda stratejik adaptasyon yönteminin benimsendiği görülmektedir. Seküler ve İslami kadın hakları savunucularının koalisyonu sonucu ortaya çıkan bu hareket şiddetle mücadele taleplerini “kadın-erkek eşitliği”ni vurgulayan feminist söylem yerine mevcut hükümetin vurgu yaptığı “kadının aile içindeki önemi”ne referans yaparak adapte etmiş, yani “uyumlandırmış,” bu çerçevede kadına yönelik şiddetin aile yapısını sarstığını öne sürmüştür. Bu söylemsel uyumlandırma ve koalisyon stratejilerine ek olarak kadınların hükümet kurumlarıyla birlikte hareket etme, onları kendi yanlarına çekme yoluna gittiği, devlet kurumlarını protesto eden, çatışmacı yaklaşımların ise azaldığı görülmektedir. Malezya ve Mısır gibi Müslüman toplumlardaki kadın hakları hareketlerinin seyri incelenip karşılaştırıldığında bunlarda da son yirmi yılda benzer stratejilere yönelindiği görülmektedir. Bir başka deyişle, Müslüman “kızkardeşlerin” benzer siyasi kısıtlara ve fırsatlara benzer tepkiler verdikleri ve birbirlerinden ders alarak stratejik repertuarlarını geliştirdiklerini söyleyebiliriz.
  • Öğe
    BMGK daimi üyelerinin Suriye krizine yaklaşımı: uyuşmayan talepler ve çatışan çözümler
    (Salim Durukoğlu, 2020-12-22) Turan, Mehmet Çağlar
    Mart 2011’de ülke içerisinde gösterilerle başlayan Suriye krizi, BMGK’nın daimi üyelerinin krize yaklaşımından etkilenmiştir. BM’de veto yetkisine sahip bu devletler, krize kısa zaman içerisinde müdahil olmuş fakat bu aktörlerin farklı hedefleri, krizin çözümünü engellerken hayata geçirdikleri önlemler, birbirlerini etkisizleştirmiştir. Ayrıca tarafların yaklaşımları doğrultusunda devreye soktuğu önlemler, BMGK’nın etkinliğini sınırlandırmıştır. ABD, İngiltere ve Fransa, Suriye krizinin kaynağını Suriye yönetiminin yöntemleri olarak görmüş ve krizin çözümünü Suriye’de yönetimin değişmesi olarak belirlemiştir. Diğer taraftan Rusya ve Çin, krizin kaynağını Suriye yönetiminin yanında ülke içinde şiddet uygulayan diğer aktörler olarak görmüş ve dışarıdan herhangi bir müdahaleye karşı çıkmıştır. Daimi üyelerin krize yaklaşımları taraflar arası bir denge oluştursa da zaman içerisinde ABD, İngiltere ve Fransa'nın kriz bağlamında önceliklerinin değişmesi, Rusya’nın Suriye iç savaşına katılması ve BMGK’nın Rusya ve Çin’in siyasal çözüm önerilerini desteklemesiyle birlikte Suriye krizinin tarafları arasındaki denge bozulmuş ve Çin ve Rusya’nın krize yaklaşımları ön plana çıkmıştır. Bu bağlamda bu çalışmayla BMGK’nın daimi üyelerinin Suriye krizine etkilerinin neler olduğu gösterilecektir. Ayrıca çalışmada bu aktörlerin hangi stratejileri devreye soktuğu ve bu stratejilerin küresel örgüt üzerindeki etkileri analiz edilecektir. Bu analiz için daimi üyelerin açıklamaları ve hayata geçirdiği siyasalar gösterilip BMGK’da Suriye kriziyle ilgili alınan kararlar ve bu kararların krize etkileri incelenecektir.
  • Öğe
    Ontological insecurity, anxiety, and hubris: an affective account of Turkey-KRG relations
    (International Relations Council of Turkey, 2022-03-10) Kayhan Pusane, Özlem; Ilgıt, Aslı
    Given Iraqi Kurds’ special place in Turkey’s ‘biographical narrative’, Turkey-Iraqi Kurdish Regional Government (KRG) relations are not simply strategic or economic but also highly affectively charged. These relations involve emotional encounters filled with anxiety, pride, anger, and disappointment that generate concerns for not only Turkey’s physical security but also its ontological security. This paper traces the emotional context of Turkey-KRG relationship. It suggests that a combination of Turkey’s deep-rooted ‘anxiety’ and ‘hubris’ toward the Iraqi Kurds prevented the emergence of a close partnership between these two actors and fostered merely a ‘fragile rapprochement’ since 2008.
  • Öğe
    How does multi-level governance create capacity to address refugee needs, and with what limitations? an analysis of municipal responses to Syrian refugees in Istanbul
    (Oxford University Press, 2022-03) Karakaya Polat, Rabia; Lowndes, Vivien
    A multi-level governance (MLG) framework is used to investigate how municipalities in Turkey have coped with the arrival of 3.6 million Syrians amid limited resources, an ambiguous legal framework, and changing national policy priorities. Qualitative research in Istanbul, which hosts the largest number of refugees, shows how municipalities have generated capacity by working with actors at other governance levels and in non-governmental spaces, via formal and informal networks. MLG arrangements did not however imply the retreat of a powerful central state. Rather, they were decisively influenced by existing power relations and governing traditions, specifically a strong state, weak local government, and mistrust of civil society. The research illuminates the complex, and sometimes surprising, relationships between tiers and spheres of governance in shaping local responses to refugee needs. The research demonstrates the explanatory power of MLG in a highly centralized unitary state, outside of the democratic (and mostly federal) contexts where it is usually applied.
  • Öğe
    The 2019 municipal elections in Turkey: a democratic earthquake
    (TPQ, 2019-09-08) Celep, Ödül
    The 2019 municipal election had surprising consequences for both the incumbent and opposition actors in Turkey. The main opposition party won both Ankara and Istanbul for the first time in 25 years and swept the coastal provinces of the West and south. The Republican People’s Party’s (CHP) integrative coalition umbrella of secular-urban nationalists and Kurdish voters had a significant impact in winning in the west. Furthermore, the Justice and Development Party’s (AKP) political and electoral survival has come under question for the first time in years. If the CHP-won municipalities can take democratizing steps and perform well in local politics, the balance of power in the existing Turkish party system could radically change in favor of democratizing Turkey in the medium run.
  • Öğe
    Is Spring Receding and Winter Lurking in?
    (Rivisteweb, 2012-04-01) Celep, Ödül; Aytar, Volkan
    This article addresses Turkey's changing role in the Middle East in this extremely volatile environment. The politics of the Middle East has been unpredictable for a long time and continued to be more so in the last few years. The bilateral and multilateral dynamics among political actors and states have changed quite quickly in the region. The current AKP government of Turkey started off with a «zero-problem with neighbors» policy in principle, but soon enough, problems arose in Turkey-Syria, Turkey-Israel and Turkey-Iran relations.
  • Öğe
    Turkey-EU Relations: Processes and Prospects
    (Revolve (Turkey), 2011) Celep, Ödül
    The top-down reforms made during the early Republican period (1923-38) aimed to differentiate the new Turkey from the old Ottoman past and to create a secular modern European state. Turkey’s membership bid to the European Union constituted a controversial debate about European identity, the territorial borders and the extent of the enlargement process. In Turkey too, the accession process is controversial: while mainstream politics defend membership, Euro-skepticism is high amongst the pro-Islamist right and far left parties. Former Prime Minister and leader of the pro-Islamist Welfare Party (Refah Partisi, RP) went so far as to say that if Turkey joined the EU, it would turn into a “province of Israel”.1 The debate about the EU accession is as much about external orientation as internal politics. Joining the EU implies embracing the Western culture, which for the more orthodox pro-Islamists is equivalent to moral decay; and the longer Turkey is denied full EU membership, the more Europe is seen as a Christian Club. It has become a vicious cycle and the conflict continues between seculars and pro-Islamists for domestic power to determine Turkey’s alignment in the world.
  • Öğe
    Social Alignments and Political Parties in Turkey
    (Nous Horitzons, 2011) Celep, Ödül
    [No abstract available]
  • Öğe
    Understanding Turkey beyond Biases
    (Rivisteweb, 2010-12-03) Celep, Ödül; Aytar, Volkan
    Turkey's recent foreign policy orientation has both been lauded and criticized. While some analysts argue that Turkey is on the way to become a regional power through its «multi-stakeholder» foreign policies, others suggest that the country is now sliding away from its EU membership course and pro-Western policy choices towards the «Islamic» camp, especially considering the recent tension with Israel and divergence from US's policy on Iran. This article aims to provide a more balanced picture through an examination of Turkey's history of domestic politics and foreign policy.
  • Öğe
    Kılıçdaroğlu’s CHP: What Lies Ahead?
    (SETA, 2010-07) Celep, Ödül
    The unexpected switch of the CHP’s leadership from Deniz Baykal to Kemal Kılıçdaroğlu led to a series of debates about the party’s political future and its new place in the party system of Turkey. Most of the debates have focused on what exactly changed and what remained the same as a result of this switch. Kılıçdaroğlu’s speeches revealed signs for new directions in CHP’s discourse indeed, as they included novel issues such as intra-party democracy and empowering the party’s women and youth branches. The purpose of this policy brief is to propose ideas to the CHP as a social democratic party, so it can be a serious political alternative to the conservative AK Party. The CHP’s major target should be democratization to be achieved at two different levels: (a) institutional and (b) ideological. Institutional democratization requires establishing intra-party democracy, decentralization of power, as well as bringing ideological heterogeneity and political debates back to the party. Ideological democratization is about bringing ‘the left’ back to Turkish politics by embracing a progressive and social democratic discourse. This entails moving leftwards, a de-emphasis of nationalism and the adoption of a more egalitarian, less elitist, more libertarian, and more multiculturalist world vision.
  • Öğe
    When do workers support executive aggrandizement? Lessons from the recent Turkish experience
    (John Wiley and Sons Inc, 2022-03) Apaydın, Fulya; Öngel, Ferit Serkan; Schmid, Jonas W.; Ülker, Erol
    Following the 2017 constitutional referendum under the Adalet ve Kalkinma Partisi (Justice and Development Party-AKP) rule in Turkey, the reforms granted judicial and legislative powers to the head of the executive under a presidential system. Initial observations reveal that some blue-collar workers who are members of a historically progressive union have also supported these reforms. This is surprising because the union leadership has publicly opposed these changes. What explains this discrepancy? Why did some of these workers support reforms in favour of a powerful executive? Based on a sample from a major metalworking union, this paper finds that partisan identity moderates support for AKP's push for challenging the separation of powers. Although we find that higher amount of debt may reduce worker support for stronger executive, this is conditional on the metal workers' pre-existing partisan commitments. Under these circumstances, highly indebted partisan workers do not diverge from the party line. These results also raise further questions for students of labour and regime change elsewhere in the developing world.