Lisansüstü Eğitim Enstitüsü Tez Koleksiyonu

Bu koleksiyon için kalıcı URI

Güncel Gönderiler

Listeleniyor 1 - 20 / 906
  • Yayın
    Yeni medya ve direnç odaklı sanat
    (Işık Üniversitesi, Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2025-07-21) Kubat, Gülçin; Hatipoğlu, Özüm; Işık Üniversitesi, Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, Sanat Bilimi Doktora Programı; Işık University, School of Graduate Studies, PhD Program in Art Science
    Yirmi birinci yüzyıl, dünya nüfusunun önemli bir kesiminin kentlerde ve kasabalarda yaşadığı kent yüzyılıdır. Maddi bir yapı olarak kent cinsiyet, ırk/etnik köken, yaş, cinsellik ve sosyal sınıfların birbirinin üzerine katmanlandığı aynı zamanda sosyo-kültürel bir yapıdır. Bilgi ve İletişim Teknolojilerinin (BİT) yarattığı teknolojik değişim, gelişmiş küreselleşme ve neoliberal ekonomik yeniden yapılanma ile kentleşme arasında doğrudan bir ilişkiyi zorunlu kılmıştır. Çalışmada neoliberal ekonomi ve BİT kent toplumuna olumsuz etkileriyle öne çıkan iki önemli iktidar aygıtı olarak incelenmiştir. Kent yaşantısının zorunlu öğesi haline gelen küresel kapitalizm ve BİT uygulamaları kentliyi, özgür bir vatandaş olmaktan çok bir kullanıcı, tüketici ya da izleyiciye dönüşmesine zorlamakta toplumsallığını sekteye uğratmaktadır. 21.yy. post modern kentinde gündelik hayatı üreten tektipleştirici aynı zamanda akışkan iktidar aygıtına karşı direnç ne kadar küçük veya ne kadar etkili (devrimci) olursa olsun, bir kültürün veya toplumun çalışma şeklinin değişmesi gerekliliğine bir vurgudur. İnsanlık tarih boyunca medeniyet adına çok önemli ilerlemeler katetmiş olsa da başta kapitalizm olmak üzere iktidar sistemlerinin yıkıcı etkilerinden sıyrılmayı bir türlü başaramamış, hiçbir zaman tam anlamıyla medeni olamamıştır. Hâkim küresele karşı özgün alternatifliği savunmak, böylece mücadele etmek/direnç göstermek ağ toplumunda akışlar uzamı (küresel ağ) ile mekanlar uzamı (yeni medyadaki alternatif gerçek kamusallıklar) arasındaki bireysel ya da gelip geçici kolektif toplulukların karşıt söylemleri etrafında cereyan etmektedir. Bu pratikler iktidar karşıtı gerçek kamu kültürünü oluşturan önemli değer, ifade ve beklentilerden oluşan insan-makine yapımı yaratıcı eserler seti ya da süreçleridir. Yeni medyada karşı direnç olarak geliştirilen sanat çalışmaları; var olan anlam ve biçimleri yeni perspektifler açacak şekilde yeniden yapılandıran yapısökümcü alternatif dijital kültürel içeriklerin yanı sıra aktivist/hacktivist bir tavırla sıfırdan üretilen verili iktidar sistemlerini saptırıcı müdahalelerdir: iktidar olan bir aktörün stratejik faaliyetleriyle bağlantılı olan bir ağının özelliklerini anlamak, ortaya dökmek/söylemlerini kırmak veya manipüle etmek yaygın başvurulan direnç odaklı yeni medya sanatı uygulamalarıdır. Sanat yapma biçimleri çoğunlukla işbirlikçi, katılımcı ve deneyseldir.
  • Yayın
    Sinemada ışığın temel bileşenleri ve Roger Deakins sinematografisinde ışık kullanımı
    (Işık Üniversitesi, Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2025-06-26) Karabudak, Hatip; Büker, Nalan; Işık Üniversitesi, Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, Sinema ve Televizyon Yüksek Lisans Programı; Işık University, School of Graduate Studies, Master’s Program in Cinema and Television
    Bu tez çalışması, sinematografide ışığın yalnızca teknik bir araç olmanın ötesinde anlatısal, duygusal ve sembolik bir güce sahip olduğunu, çağdaş sinemanın önde gelen isimlerinden Roger Deakins’in filmografisi üzerinden incelemektedir. Çalışmada, ışığın temel fiziksel özelliklerinden yola çıkılarak sinematografideki işlevleri, tarihsel gelişimi ve klasik aydınlatma yöntemleri (üç nokta aydınlatma, chiaroscuro, high/low key) ele alınmıştır. Ayrıca pratik ışık kullanımı ve doğal ışıkla çalışma gibi modern yaklaşımlar detaylandırılmıştır. Tezin temel amacı, Roger Deakins’in ışık kullanımındaki özgün sanatsal ve teknik yaklaşımını analiz etmektir. Bu bağlamda Deakins’in kariyeri, filmografisi ve sinematografik felsefesi incelenmiştir. Sanatçının stilistik yaklaşımı; minimalist ve gerçekçi estetiği, doğal ışık tercihi, renk paletini tematik sembolizm amacıyla kullanma becerisi ve LED gibi teknolojik yeniliklere adaptasyonu kapsamaktadır. Çalışmanın analitik bölümünde, Deakins’in dört filmi – No Country for Old Men (2007), Blade Runner 2049 (2017), 1917 (2019) ve Skyfall (2012) – ışık kullanımı açısından derinlemesine incelenmiştir. No Country for Old Men’deki low key aydınlatma ve Anton Chigurh karakterinin tek taraflı ışıklandırmasının gerilim yaratmadaki rolü; Blade Runner 2049’daki turuncu kum fırtınası ve neon ışıkların renk sembolizmiyle duygusal derinlik kazandırması; 1917’de sürekli gün ışığı akışıyla oluşturulan zaman illüzyonu ve Skyfall’daki kontrastın Bond’un içsel çatışmalarını yansıtması, Deakins’in ustalığını ortaya koymaktadır. Son olarak, Deakins’in aydınlatma tarzı Emmanuel Lubezki gibi diğer usta sinematograflarla karşılaştırılmış; geleneksel Hollywood aydınlatma kurallarına getirdiği yenilikçi bakış açısıyla bu kuralları nasıl yeniden tanımladığı tartışılmıştır. Bu tez, Roger Deakins’in ışığı yalnızca bir teknik araç değil, aynı zamanda hikâyeyi, atmosferi ve duyguyu biçimlendiren güçlü bir sanatsal ifade aracı olarak kullanmasının sinematografi sanatına özgün katkısını vurgulamaktadır.
  • Yayın
    Neoformalist film analiz yaklaşımıyla Franz Kafka'nın Üç Şato romanı uyarlamalarının karşılaştırmalı incelemesi
    (Işık Üniversitesi, Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2025-06-30) Ünal, Berkay; Yılmaz, Burak; Işık Üniversitesi, Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, Sinema ve Televizyon Yüksek Lisans Programı; Işık University, School of Graduate Studies, Master’s Program in Cinema and Television
    Temel çıkış noktasını Rus formalizminden alan neoformalizm Kristin Thompson ve David Jay Bordwell’in geliştirdiği bir film analiz metodolojisidir. Bir yaklaşım olarak neoformalizm sanat eserlerinin nasıl inşa edildiğine ve alımlayıcının bilişsel sürecini etkilemede hangi yöntemler izlediklerine ilişkin bir dizi geniş varsayım sunmaktadır. Ancak neoformalizm bu varsayımların tek tek filmlerde nasıl somutlaştırıldığını belirlemez. Anlatısal, biçimsel ve tematik düzeydeki varsayımlar her eserin sorunlarına özgü bir yöntem oluşturmak için kullanılabilir. Bu nedenlerle neoformalizm bir okumadan daha çok filmin tüm yapısına ve o filmi ilginç kılan unsurlara ışık tutmayı amaçlamaktadır. Rus Biçimciliği gibi neoformalizm de biçim ve içerik arasındaki ayrımı kabul etmez. Bu analiz yönteminde biçim yalnızca içeriğe hizmet eden sabit bir form olarak ele alınmaz, içerik ve biçim bir bütünün inşasındaki ayrılmaz birer parçadır. Bu yaklaşım merkezine yazılı edebiyat metinlerini alan formalizmden, iletişim modelini ve alımlayıcının bilişsel sürecini odağına alması yönünden ayrılmaktadır. Bu yöntem filmleri tek tek açıklanacak birer yapıt olarak görmez. Biçimle içeriği birbirinden ayrı başlıklar olarak değerlendiren ve içeriği ana değerlendirme noktası alan film eleştirilerinden, Bordwell’in ‘SLAB Theory ’olarak eleştirel bir bakış açısıyla değerlendirdiği, filmleri bir psikanalitik ekolu veya bir felsefi düşünceyi onaylamak adına ele alan film teorilerinden farklı bir söyleme sahiptir. Bu söylemi sebebiyle tek bir yazılı eseri çıkış notası alan, Franz Kafka’nın Şato romanı sinema uyarlamaları üç uzun metraj film, Alman yönetmen Rudolf Noelte’nin yönettiği Das Schloß (Noelte, R., 1968), Rus yönetmen Aleksey Balabanov’un yönettiği Zamok (Balabanov, A., 1994) ve Avusturyalı yönetmen Michael Haneke’nin yönettiği Das Schloß (Haneke, M. ,1997) neoformalist yaklaşımla inclenecektir. Bu karşılaştırmalı neoformalist analizle içerik ve biçimin bir bütün olarak anlam yaratma ve anlatı kurma yönündeki katkıları araştırılacaktır. Çalışmada incelenen filmler, dijital platformlarda veya internet üzerinde erişilebilir ve analiz yapılabilecek çözünürlükte olmaları nedeniyle seçilmiştir. Bu çalışmadaki analiz, nitel araştırma yöntemlerinden “örnek olay incelemesi” yöntemi çerçevesinde yapılacaktır. Bu yöntemin seçilmesinin temel nedeni, araştırma konusu olan filmlerin, özgün bağlamı içinde ve detaylı biçimde ele alınarak, genel geçer sonuçlardan ziyade derinlikli bir anlam çözümlemesine olanak sağlamasıdır.
  • Yayın
    Kanser tanısı almış bireylerde ölüm kaygısı ile travma sonrası büyüme arasındaki ilişkide savunma mekanizmalarının düzenleyici rolü
    (Işık Üniversitesi, Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2025-07-18) Şenli, Merve; Erdoğdu, Emel; Işık Üniversitesi, Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, Klinik Psikoloji Yüksek Lisans Programı; Işık University, School of Graduate Studies, Master’s Program in Clinical Psychology
    Mevcut araştırmanın temel amacı kanser tanısı alan bireylerde ölüm kaygısı ve travma sonrası büyüme arasındaki ilişkide savunma mekanizmalarının düzenleyici rolünü incelemektir. Nicel araştırma yöntemlerinden kesitsel araştırma modeli kullanılarak yürütülen çalışmaya, herhangi bir tür ve evrede kanser tanısına sahip, aktif tedavi sürecinde bulunan ya da bu süreci tamamlamış ve en az 18 yaşında olan 212 yetişkin birey katılmıştır. Katılımcılara Sosyodemografik ve Kanserle İlgili Bilgi Formu, Travma Sonrası Büyüme Envanteri, Ölüm Kaygısı Ölçeği ve Savunma Biçimleri Testi uygulanmıştır. Araştırmaya ilişkin veriler, çevrimiçi paylaşılan anket formları yoluyla elde edilmiştir. Veri analizinde, Bağımsız Örneklem T-Testi, ANOVA, Kruskal-Wallis Testi, Pearson Korelasyon Analizi, Hiyerarşik Regresyon Düzenleyici Değişken Analizi uygulanmıştır. Araştırma bulguları, ölüm kaygısı ile travma sonrası büyüme arasında anlamlı bir ilişki bulunmadığını ve savunma mekanizmalarının bu ilişkiyi düzenleyici bir etkisinin olmadığını göstermiştir. Öte yandan, olgun/matür savunma mekanizmalarının yanı sıra, nevrotik ve olgunlaşmamış/immatür savunma mekanizmalarının da travma sonrası büyümeyi anlamlı şekilde pozitif yönde yordadığı belirlenmiştir. Ölüm kaygısı ise yalnızca nevrotik savunma mekanizmalarıyla pozitif yönde ilişkili bulunmuş; olgunlaşmamış ve olgun savunma mekanizmalarıyla anlamlı bir ilişki gözlenmemiştir. Sosyodemografik değişkenler açısından değerlendirildiğinde, yalnızca gelir getiren bir işte çalışma durumunun travma sonrası büyüme düzeylerinde anlamlı farklılık yarattığı; çalışan bireylerin travma sonrası büyüme düzeylerinin çalışmayanlara kıyasla daha yüksek olduğu bulunmuştur. Ölüm kaygısı düzeyleri ise gelir düzeyine göre anlamlı biçimde farklılaşmış; yüksek gelir grubundaki bireylerin ölüm kaygısı düzeylerinin daha yüksek olduğu belirlenmiştir. Hastalıkla ilgili özelliklerden yalnızca tanı konulmasının üzerinden geçen zamanın ölüm kaygısı üzerinde anlamlı bir etkisi olduğu ortaya konmuştur. Tanı konulmasının üzerinden 7-12 ay geçen bireylerin ölüm kaygısı düzeyleri, hem 0-6 ay hem de 13 ay ve üzeri süredir tanı almış bireylere kıyasla anlamlı düzeyde daha yüksek bulunmuştur. Sonuç olarak, araştırma sonuçları, savunma mekanizmalarının travma sonrası büyüme üzerinde önemli bir yordayıcı rol oynayabileceğini, ancak ölüm kaygısı ile travma sonrası büyüme arasındaki ilişkide düzenleyici bir rol oynamadığını ortaya koymaktadır. Ayrıca, bazı sosyodemografik ve hastalıkla ilişkili faktörlerin psikolojik süreçler üzerinde anlamlı etkileri olabileceğini göstermektedir. Elde edilen sonuçlar, literatürdeki ilgili çalışmalar doğrultusunda tartışılmış; bulguların gelecek araştırmalara ve klinik uygulamalara yönelik olası katkıları değerlendirilmiştir.
  • Yayın
    Grandiyöz ve kırılgan narsisizm ile psikolojik belirtiler ve kişilerarası problemler arasındaki farklılaşan ilişkilerde şema başa çıkma biçimleri ve özbilincin aracı rolü
    (Işık Üniversitesi, Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2025-07-18) Saltoğlu, Seren; Akyunus, Miray; Işık Üniversitesi, Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, Klinik Psikoloji Doktora Programı; Işık University, School of Graduate Studies, PhD (Doctorate) Program in Clinical Psychology
    İki aşamadan oluşan tez çalışmasında literatürde önemli bir yeri olan narsisizm kavramının grandiyöz ve kırılgan türleri arasındaki farklılıkları incelemek amaçlanmıştır. Bu amaç doğrultusunda, tez çalışmasının birinci aşamasında öz-bilincin işlevsel ve işlevsel olmayan iki boyutunu ölçen Ruminasyon-Yansıtmalı Düşünme Ölçeğinin Türkçe uyarlama çalışması gerçekleştirilerek, alana öz-bilinç kavramını ölçen psikometrik özellikleri güçlü bir ölçüm aracı kazandırmak hedeflenmiştir. Tez çalışmasının ikinci aşamasında ise, grandiyöz ve kırılgan narsisizmin öz-bilinç boyutları ve şema başa çıkma biçimleri ile birbirinden ayrışan ilişkilere sahip olacağı ve bunun sonucunda da iki narsisizm türünün işlevselliğinin farklı şekilde bozulacağı hipotezini test etmek amaçlanmıştır. Tez araştırmasının ilk aşaması olan ölçek uyarlama çalışması araştırmaya dahil olan ilk 500 katılımcı ile gerçekleştirilmiştir. Tez çalışmasında sub-klinik kişilik özellikleri ölçülmek amaçlandığından genel popülasyondan kartopu örnekleme yöntemi ile toplamda 1012 katılımcıya ulaşılmıştır. Katılımcılardan Sosyodemografik Bilgi Formu’nun yanı sıra, Narsisistik Kişilik Envanteri-16, Kırılgan Narsisizm Ölçeği, RuminasyonYansıtmalı Düşünme Ölçeği, Şema Başa Çıkma Biçimleri Ölçeği, Kişilerarası Problemler Envanteri-Döngüsel Ölçekler Kısa Formu, Kısa Semptom Envanteri ve Temel Kişilik Özellikleri Ölçeği kullanılarak çevrimiçi veri toplanmıştır. Tez araştırmasının ilk aşamasından elde edilen veriler ile ölçeğin Türkçe formunun geçerlik ve güvenirlik analizleri yürütülmüştür. Yapı geçerliği, yakınsak geçerlik, ayırt edici geçerlik, yordama geçerliği ve iç tutarlılık, yarıya bölme yöntemi, test-tekrar test güvenirliği analizleri aracılığıyla Ruminasyon-Yansıtmalı Düşünme Ölçeğinin Türkçe formunun geçerli ve güvenilir bir ölçüm aracı olduğu tespit edilmiştir. Tez çalışmasının ikinci aşamasında ise, grandiyöz ve kırılgan narsisizme dair üç farklı aracı model test edilmiştir. Buna göre, birinci modelde sırasıyla ilk olarak yansıtmalı düşünme ve ardından telafi şema başa çıkma biçiminin grandiyöz narsisizm ile kişilerarası problemler arasındaki ilişkide aracı rolü olduğu görülmüştür. İkinci modelde, sırasıyla ilk olarak yansıtmalı düşünme ve ardından telafi şema başa çıkma biçiminin grandiyöz narsisizm ile dışsallaştırma problemleri arasındaki ilişkide aracı rolü olduğu bulunmuştur. Son olarak üçündü modelde, sırasıyla ilk olarak ruminasyon ve ardından teslim şema başa çıkma biçimi ile kaçınma şema başa çıkma biçiminin kırılgan narsisizm ile içselleştirme problemleri arasındaki ilişkide aracı rolü olduğu gösterilmiştir. Özbilincin hem olumlu hem de olumsuz sonuçlarla ilişkisi bulunduğundan, Ruminasyon-Yansıtmalı Düşünme Ölçeği’nin Türkçe uyarlamasının ruminasyon ve yansıtmalı düşünme olmak üzere işlevsel ve işlevsel olmayan iki boyutu ölçen bir ölçek olarak literatürdeki bu paradoksu çözme anlamında önemli bir boşluğu doldurması beklenmektedir. Ayrıca, tez çalışmasının ikinci aşamasında grandiyöz ve kırılgan narsisizm türlerinin, öz-bilinç ve şema başa çıkma biçimleri ile içselleştirme, dışsallaştırma ve kişilerarası problemler ile ilişkileri açısından birbirinden farklılaştığı gösterilmiştir. Bu farklılıkların hem klinik hem de teorik açıdan önemli sonuçları bulunmaktadır. Teorik bağlamda, literatürde halihazırda tartışılmakta olan grandiyöz-kırılgan narsisizm ayrımını daha iyi anlamlandırmak adına önemli bir bakış açısı sunulmaktadır. Son olarak, grandiyöz ve kırılgan narsisizmin işlevselliklerindeki bozulmanın farklı şekillerde gerçekleştiğinin aydınlatılmasının, klinik alanda çalışan uygulamacılara pratiklerinde yol gösterici olması beklenmektedir.
  • Yayın
    Flood analysis in the Çoruh River basin
    (Işık Üniversitesi, Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2025-06-27) Kalyoncu, Süreyya; Önöz, Bihrat; Işık Üniversitesi, Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, İnşaat Mühendisliği Yüksek Lisans Programı; Işık University, School of Graduate Studies, Master’s Program in Civil Engineering
    Taşkın analizi, sürdürülebilir su kaynakları yönetimi ve afet riskinin azaltılmasında kritik bir rol oynar. Taşkınların sıklığını, büyüklüğünü ve zamanlamasını anlamak, insan hayatını korumak, ekonomik kayıpları en aza indirmek ve dayanıklı yerleşimler planlamak için esastır. Çoruh Nehri Havzası gibi karmaşık hidrolojik davranışa sahip bölgelerde, taşkın analizi taşkın kontrol yapıları tasarlamak, erken uyarı sistemleri geliştirmek ve güvenli imar uygulamaları belirlemek için bilimsel bir temel sağlar. Dahası, istatistiksel modelleme yoluyla tasarım taşkınları doğru bir şekilde tahmin etmek, özellikle hidrometeorolojik olayların değişkenliğini ve uç noktalarını yoğunlaştıran iklim değişikliği bağlamında bilinçli kararlar alınmasına yardımcı olur. Bu nedenle, kapsamlı taşkın analizi yalnızca yerel ve bölgesel su yönetimi stratejilerini desteklemekle kalmaz, aynı zamanda uzun vadeli iklim adaptasyon planlamasına da katkıda bulunur. Çoruh Nehri’nde Taşkın Analizi adlı tez çalışmasında, Türkiye’nin kuzeydoğusunda konumlanan Çoruh Nehri üzerinde çalışılmış, istatistiksel yöntemler kullanılarak taşkın analizi gerçekleştirilmiştir. Çalışma hazırlanırken DSİ’nin sağladığı istasyon verilerinden yararlanılmış; analizin güvenilir olabilmesi için 10 yıldan fazla gözlem süresine sahip ve inşa edilen barajlardan etkilenmemiş 23 farklı istasyon seçilmiş olup, analiz bu istasyonların maksimum akış verileri kullanılarak hazırlanmıştır. 23 istasyonun her biri için istatistiksel momentler, L momentler hesaplanmış; Gumbel, Ekstrem Değer Dağılımı, Normal Dağılım, Log-Normal Dağılım, 3 parametreli Log Normal Dağılımı ve 3 parametreli Log Pearson dağılımları ilgili verilere uyarlanmış ve dağılımların uygunlukları KolmogorovSmirnov ve Ki kare testi gibi farklı istatistiksel testler kullanılarak kontrol edilmiştir. Ayrıca uyarlanan her bir dağılım için 2, 5, 10, 25, 50, 100 ve 500 yıllık geri dönüş periyotları için taşkın debileri tahmin edilip, grafikler ile görselleştirilmiştir. İstasyonlarda meydana gelen taşkınların bir trende sahip olup olmadıkları Mann Kendall testi ile araştırılmış, istasyonların çarpıklıklarına bakılarak ve Wiltshire metodu kullanılarak Çoruh Nehri homojen bölgelere ayrılmış ve istasyonlarda gerçekleşen taşkın verilerinin mevsimsellikleri de açısal mevsimsellik analizi kullanılarak tespit edilmiştir.
  • Yayın
    Derrida’nın “konukseverlik” kavramı bağlamında Kim Ki-duk filmleri çözümlemesi
    (Işık Üniversitesi, Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2025-06-30) Kutun, Güler Merve; Eroğlu, R. Onur; Işık Üniversitesi, Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, Sinema ve Televizyon Yüksek Lisans Programı; Işık University, School of Graduate Studies, Master’s Program in Cinema and Television
    Bu çalışma, Güney Koreli auteur yönetmen Kim Ki-duk’un Time (Zaman, 2006), Samaritan Girl (Fedakâr Kız, 2004), 3-Iron (Boş Ev, 2004) ve The Net (Ağ, 2016) filmleri aracılığıyla, Jacques Derrida’nın “koşullu” ve “koşulsuz konukseverlik” kavramları ekseninde toplumsal eleştirinin nasıl inşa edildiğini incelemektedir. Çalışmada sinema, kültürel ve politik gelişmeleri yansıtan düşünsel bir alan olarak ele alınmaktadır. Kendi toplumu ve ülkesindeki sinema endüstrisi içinde zaman zaman dışlanan bir yönetmen olarak Kim Ki-duk’un; dışlanmış olanlara, sınır ihlallerine ve ötekileştirmeye odaklanan sineması, Derridacı konukseverlik düşüncesiyle incelemeye elverişli bir anlatı zemini sunar. Kendi toplumu ve ülkesindeki sinema endüstrisi içinde zaman zaman dışlanan bir yönetmen olarak Kim Ki-duk’un; dışlanmış bireylere, sınır ihlallerine ve ötekileştirmeye odaklanan sineması, Derridacı konukseverlik düşüncesiyle analiz edilmeye uygun bir anlatı zemini sunmaktadır. Çalışmada, Derrida’nın konukseverlik anlayışı temelinde; birey-toplum, ev sahibi-misafir, içerideki-dışarıdaki gibi karşıtlıklar üzerinden gelişen temsiller analiz edilmiştir. Konukseverliğin iç yüzüne ışık tutmak amacıyla; “öteki”, “yabancı” ve “misafir” figürleri üzerinden karakterlerin nasıl temsil edildiği; sınırların nasıl kurulduğu ve nasıl aşıldığı; konukluğun hangi koşullarda mümkün veya imkânsız hâle geldiği sorgulanmıştır. Bir sonraki aşamada yönetmenin konuk veya evsahibini etik temsil yönünden nasıl ele aldığı incelenmiştir. Zaman’da (2006) kıskançlık ve güvensizlik duygularıyla tetiklenen bedensel dönüşüm, bireyin sadece karşısındakine değil, kendine de yabancılaşmasıyla sonuçlanır. Fedakâr Kız (2004) arkadaşlar arasındaki gerilimli ilişki ve ailedeki ahlaki normların hükmettiği koşullu bir konukseverliğin resmini çizer. Boş Ev (2004), mahrem mekâna, yani eve dair sınırların ihlalini konu ederek koşulsuz konukseverliğe başka bir açıdan bakarken; Ağ (2016) politik sınırlarda karşılıklı (ya da tek taraflı) konukseverliğin imkânsızlığını tartışmaya açar. Bu bağlamda çalışma, Kim Ki-duk’un filmlerinde bireyden topluma uzanan temsiller aracılığıyla Derrida’nın “konukseverliğin ne olduğunu hâlâ bilmiyoruz” önermesi üzerinde yeniden düşünmeye ve yönetmenin topluma yönelik eleştirel duruşunu kavramaya davet eder. Konukseverlik ve sinema ilişkisi üzerine dört filmlik bir seçkide gerçekleştirilen bu sınırlı analiz, alanda yapılacak yeni çalışmalar için bir düşünsel başlangıç noktası sunmayı amaçlamaktadır.
  • Yayın
    Comparative analysis of soil-structure interaction (SSI) according to Turkish and Moroccan seismic standards
    (Işık Üniversitesi, Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2025-06-30) Boulahiat, Zineb; Etminan, Ehsan; Işık Üniversitesi, Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, İnşaat Mühendisliği Yüksek Lisans Programı; Işık University, School of Graduate Studies, Master’s Program in Civil Engineering
    This thesis examines the soil-structure interaction (SSI) in structures built in accordance to seismic standards codes in both counties Turkey (TBDY 2018) and Morocco (RPS 2000). The study focuses on understanding how variations in geotechnical and seismic standards impact SSI behaviors across both countries. With the purpose of analyzing the development of SSI considerations in both nations and determining the similarities and differences between TBDY2018 and RPS2000. This study conducts a comprehensive review of the literature to investigate the regional soil parameters and seismic factors that influence SSI in each nation. The findings are carried out by using finite element PLAXIS software to model SSI impacts, with a focus on how soil behavior differs between Turkey's complex, layered profiles and Morocco's generally uniform soils. The study's main focus is on analyzing soil classifications, seismic response modifications, and foundation interactions that differ according to local standards. The findings show that Turkish and Moroccan standards produce distinct settlement and load-transfer behaviors as a result of differences in soil qualities, seismic loads, and regulatory requirements. These findings highlight the necessity of customized and specialized foundation solutions that match regional circumstances in order to improve long-term structural integrity and reduce maintenance expenses for buildings.
  • Yayın
    Organizasyon seviyesinde yapay zeka, siber güvenlik ve dijitalleşme olgunluğu: anket bazlı değerlendirme
    (Işık Üniversitesi, Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2025-07-01) Kubilay, Burak; Çeliktaş, Barış; Işık Üniversitesi, Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, Siber Güvenlik Yüksek Lisans Programı; Işık University, School of Graduate Studies, Master’s Program in Cybersecurity
    Dijital teknolojilerin sektörler genelinde ivmelenen gelişimi, örgütlerin rekabet gücünü sürdürebilmeleri ve çevik biçimde dönüşüme ayak uydurabilmeleri için Yapay Zekâ (YZ), Siber Güvenlik (SG) ve Dijital Dönüşüm (DD) alanlarında daha derinlemesine yetkinliklere sahip olmalarını zorunlu kılmıştır. Bu üç alan, dijital çağda sadece teknik kapasite olarak değil; aynı zamanda yönetsel strateji, risk yönetimi, veri bütünlüğü ve sürdürülebilir inovasyon açısından da hayati rol oynamaktadır. Literatürde her bir alan için ayrı ayrı önemli çalışmalar bulunmakla birlikte, bu alanların birbirleriyle olan etkileşimleri ve bütünleşik bir çerçevede organizasyonel olgunluk üzerindeki bileşik etkileri yeterince derinlemesine analiz edilmemiştir. Bu bağlamda sunulan çalışma, YZ, SG ve DD olgunluk düzeylerini çok boyutlu bir yapıda ele alarak aralarındaki nedensel ilişkileri Yapısal Eşitlik Modellemesi (SEM) ile ortaya koymayı amaçlamaktadır. Ayrıca, karma yöntemli bir metodoloji benimsenmiş; nicel anket bulguları sentetik modelleme teknikleriyle desteklenerek kapsamlı bir değerlendirme gerçekleştirilmiştir. Araştırma bulguları, YZ, SG ve DD arasında istatistiksel olarak anlamlı ve çift yönlü korelasyonlar bulunduğunu göstermekte; özellikle teknoloji ve finans sektörlerinde bu olgunluk düzeylerinin kamu ve eğitim sektörlerine kıyasla daha ileri düzeyde olduğunu ortaya koymaktadır. Çalışma, bu alanlar arasında stratejik entegrasyonun sağlanmasının dijital dayanıklılık açısından kritik olduğunu savunmakta ve entegre bir YZ-SG stratejisinin uygulanmasına yönelik yol gösterici ampirik veriler sunmaktadır. Böylece, sunulan model hem kuramsal katkı sağlamakta hem de ileride yapılacak ampirik saha araştırmaları için stratejik ve metodolojik bir temel oluşturmaktadır.
  • Yayın
    Güvenlik operasyonu merkezlerinde olayların önceliklendirilmesi ve analist atamasına yönelik çok kriterli bir karar destek çerçevesi
    (Işık Üniversitesi, Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2025-07-01) Kılınçdemir, Eyüp Can; Çeliktaş, Barış; Işık Üniversitesi, Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, Siber Güvenlik Yüksek Lisans Programı; Işık University, School of Graduate Studies, Master’s Program in Cybersecurity
    Bu çalışmada, Güvenlik Operasyon Merkezleri (SOC) için olay atama ve önceliklendirme süreçlerine yönelik kapsamlı ve ölçeklenebilir bir çerçeve önerilmektedir. Önerilen model; analist iş yoğunluğu, alarm yoğunluğu ve tutarsız olay yönetimi gibi temel operasyonel zorlukları ele alarak SOC iş akışlarını optimize etmeyi amaçlamaktadır. Geliştirilen çerçeve, her bir olayı; şiddet seviyesi, SLA aciliyeti, olay türü, varlık kritiklik düzeyi, tehdit istihbaratı göstergeleri, tekrar sıklığı ve geçmiş olay verilerine dayalı korelasyon puanı gibi çok sayıda faktörü içeren çok kriterli bir puanlama modeli ile değerlendirmektedir. Bu değerlendirme süreci, dinamik olay puanlarını hesaplayan ve olayın karmaşıklık düzeyini belirleyen matematiksel fonksiyonlar aracılığıyla biçimsel hale getirilmiştir. Eşzamanlı olarak, analist profilleri; iş yükü dağılımını ve uzmanlık uyumunu dikkate alan iki yenilikçi metrik olan Analist Yük Faktörü (ALF) ve Deneyim Uyumluluk Faktörü (EMF) kullanılarak nicelleştirilmiştir. Olay–analist eşleştirme süreci, olay önceliği ile analist uygunluğunu dengeleyen kısıtlı bir optimizasyon problemi olarak tanımlanmıştır. Bu formülasyon; olayların en uygun analistlere, gerçek zamanlı ve otomatik olarak atanmasını sağlarken; operasyonel değerin korunmasını ve triyaj hassasiyetinin sürdürülmesini mümkün kılar. Model, algoritmik yalancı kodlar, puanlama tabloları ve büyük ölçekli SOC ortamlarında modelin karar mantığını ve pratik uygulanabilirliğini gösteren örnek bir vaka çalışması ile doğrulanmıştır. Gerçek dünya koşullarında çerçevenin geçerliliğini değerlendirmek amacıyla, CICIDS2017 benchmark veri setinden seçilen 10 saldırı senaryosu kullanılarak ampirik bir vaka çalışması gerçekleştirilmiştir. Genel olarak, bu çalışmanın katkısı; ikili faktöre dayalı bir analist puanlama şemasının biçimselleştirilmesi ve bağlamsal olay özelliklerinin uyarlanabilir ve kural tabanlı bir yapı çerçevesiyle bütünleştirilmesidir. Operasyonel değeri daha da artırmak amacıyla, gelecekte yapılacak çalışmalarda dinamik ağırlıklandırma mekanizmaları ile gerçek zamanlı SIEM veri akışlarıyla entegrasyon sağlanması planlanmaktadır. Ayrıca, analist geri bildirim döngülerinin ve denetimli öğrenme modellerinin sisteme entegre edilmesiyle olay-atama ve önceliklendirme süreçlerinin sürekli olarak iyileştirilmesi hedeflenmektedir.
  • Yayın
    Parola karma algoritmalarının derinlemesine karşılaştırması: kriptografik güvenlik, performans etkinliği, regülasyon uyumluluğu ve anahtar türetim stratejilerinde gelecek eğilimler
    (Işık Üniversitesi, Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2025-06-30) Ulutaş, Erdem; Çeliktaş, Barış; Işık Üniversitesi, Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, Siber Güvenlik Yüksek Lisans Programı; Işık University, School of Graduate Studies, Master’s Program in Cybersecurity
    Parola karma ve anahtar türetme fonksiyonlarının uygulanması, kullanıcı kimlik bilgilerinin kaba kuvvet saldırılarına ve yetkisiz erişime karşı korunmasını amaçlayan kimlik doğrulama ve kriptografik güvenlik şemalarının temelini oluşturmaktadır. PBKDF2, bcrypt ve scrypt gibi parola karma algoritmaları günümüzde oldukça popüler olmasına rağmen modern donanımdaki gelişmeler, paralel işlem yetenekleri ve gelişmiş kriptoanalitik saldırılar karşısında yetersiz kalmaktadır. Bu eksiklikleri gidermek amacıyla, 2013 yılında parola karma yarışması başlatılmış ve parola karma için 22 aday fonksiyonel değerlendirmeye alınmıştır. Yapılan kapsamlı incelemeler sonucunda, güvenlik, hız, bellek dostu olma, esneklik ve verimlilik kriterlerine dayanarak 9 finalist belirlenmiştir. Bu çalışma, parola karma yarışması finalistleri olan Argon, battcrypt, Catena, Lyra2, MAKWA, Parallel, POMELO, Pufferfish ve yescrypt üzerine yapılan derleme ve performans değerlendirme çalışmalarını ele almaktadır. Finalistler mimari açıdan değerlendirilmiş, güvenlik özellikleri, bellek kullanım dayanıklılığı, performans açısından avantaj ve dezavantajları ayrıca pratik kullanımları incelenmiştir. Bu yeni fonksiyonların geleneksel parola karma algoritmaları ile kıyaslanarak eksiklikleri ve avantajları ortaya konmuştur. Parola karma algoritmalarının kuantum sonrası dayanıklılığı ele alınarak, bu fonksiyonların kuantum saldırılarına karşı dayanıklılığı ve ek bir güvenlik önlemi olarak kullanılan "peppering" tekniğinin rolü araştırılmıştır. Ayrıca parola karma yarışması finalistlerinin NIST SP 800-63B, OWASP ASVS, PCI DSS, GDPR, KVKK ve ISO/IEC 27001 gibi küresel standartlar ve regülasyonlarla olan uyumluluklarını kapsamlı bir şekilde haritalandırılarak, regülasyonlara uyumlu olması gereken organizasyonlarda güvenli dağıtım için pratik uygunlukları değerlendirilmiştir. Son olarak, web kimlik doğrulaması, anahtar türetme fonksiyonları ve gömülü platformlar için bu fonksiyonların kullanımına yönelik öneriler sunulmuştur. Bu çalışmanın amacı, en güncel parola karma ve anahtar türetme fonksiyonları hakkında bilgi sahibi olması gereken araştırmacılar, geliştiriciler ve güvenlik mühendisleri için bir referans kaynağı olmaktır.
  • Yayın
    Çocukluk çağı olumsuz deneyimleri ile sosyal medya bağımlılığı arasındaki ilişkide aracı roller: bir müdahale çalışması
    (Işık Üniversitesi, Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2025-06-30) İçer, Yunus; Erdoğdu, Emel; Işık Üniversitesi, Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, Klinik Psikoloji Doktora Programı; Işık University, School of Graduate Studies, PhD (Doctorate) Program in Clinical Psychology
    Bu araştırma çocukluk çağı olumsuz deneyimleri ile sosyal medya bağımlılılığı arasındaki ilişkiyi incelemiş ve yaratıcı drama ile yapılan müdahale programının bu ilişki mekanizmasını değiştirip değiştirmediğini araştırmıştır. İki aşamada yürütülen bu çalışmanın ilk aşamasında olumsuz çocukluk çağı deneyimleri ile sosyal medya bağımlılığı arasındaki ilişkide kişilerarası yetkinlik ve aleksitimi değişkenlerinin aracılık rolünün incelenmesi amaçlanmıştır. İkinci aşamada ise bu aracılıklı ilişkide yaratıcı drama programının düzenleyici etkisinin incelenmesi hedeflenmiştir. İlk aşama korelasyonel desene sahip nicel bir çalışmadır. İkinci aşama ise deneysel desenlerden olan ön test-son test kontrol gruplu yarı deneysel desende yürütülmüştür. Gençlik ve Spor Bakanlığı’nın Isparta’da bulunan yurtlarında kalan 1147 üniversite öğrencisi ilk aşamaya katılırken, ilk örneklemden bağımsız bir şekilde 241 öğrenci ikinci aşamaya dahil edilmiştir. İlk aşamada aracılık hipotezleri, ikinci aşamada ise düzenleyicili aracılık hipotezlerini sınamak amacıyla PROCESS V 43 Makro Model uzantısı eklenerek SPSS 27.0.1 programı ile analizler gerçekleştirilmiştir. Araştırmada Kişisel Bilgi Formu, Çocukluk Çağı Olumsuz Yaşantılar Ölçeği, Kişilerarası Yektinlik Ölçeği - Kısa Formu, Toronto Aleksitimi Ölçeği ve Sosyal Medya Bağımlığı Ölçeği - Yetişkin Formu kullanılmıştır. Yapılan analizler sonucunda ilk aşamada çocukluk çağı olumsuz deneyimleri (ACE) ile sosyal medya bağımlığı (SMB) ve aleksitimi arasında pozitif yönlü bir ilişki tespit edilmişken, ACE ile kişilerarası yetkinlik (KAY) arasında ise negatif yönlü bir ilişki bulunmuştur. Aracılık analizlerinin sonucunda hem aleksitimi düzeyinin hem de KAY düzeyinin ayrı ayrı ACE ile SMB arasındaki ilişkiye aracılık ettiği görülmüştür. İkinci aşamada ise aleksitimi düzeyini azaltmak ve kişilerarası yetkinlik seviyesini arttırmak amacı ile hazırlanan yaratıcı drama programı iki yaratıcı drama uzmanı ve altı psikolog işbirliği ile 117 üniversite öğrencisine uygulanmıştır. Hem yaratıcı drama programının uygulandığı deney grubu hem de bekleme listesinde bulunup sosyodemografik özellikleri deney grubuna benzeyen 124 öğrenciden oluşan kontrol grubunun ön test – son test puanlarından elde edilen verilerin analizleri gerçekleştirilmiştir. İlgili analizler sonucunda, uygulanan yaratıcı drama programının özellikle KAY puanlarını arttırdığı, aleksitimi puanlarını ise düşürdüğü görülmüştür. Düzenleyicili aracılık analizlerinin sonucunda ise ACE ile SMB arasındaki ilişkide KAY’ın aracılık rol oynadığı modelde yaratıcı drama programının, ACE ile KAY arasındaki ilişkiyi değiştirerek, aracılık ilişkisinde düzenleyici rolü görülmüştür. Ancak ACE ile SMB arasındaki ilişkide aleksitiminin aracılık rol oynadığı modele yaratıcı drama programının düzenleyici rolü tespit edilmemiştir. Sonuç olarak, ACE’lerdeki artışın kişilerarası yetkinlik becerilerini azalttığı, aleksitimi düzeyini ve sosyal medya bağımlılık seviyesini artırdığı söylenmiştir. Ayrıca bu çalışmada ACE’lerin SMB puanları ile ilişkisinin kısmen KAY ve aleksitimi aracılığı ile gerçekleştiği vurgulanmıştır. Çalışmanın ikinci aşamasında ise uygulanan yaratıcı drama programının kişilerarası yetkinlik puanlarını arttırabileceği ve aleksitimi düzeyini düşürebileceği belirtilmiştir. Ayrıca yaratıcı drama programının ACE’lerin KAY üzerindeki negatif etkisini tamponladığı görülmüştür. Son olarak ACE’nin KAY aracılığı ile SMB’yi etkilediği modelde yaratıcı dramanın bu dolaylı ilişkiyi düzenlediği vurgulanmıştır. Yetişkinlerin çocukluk yaşantısını doğrudan değiştirmek mümkün olmasa da ACE’lerin yetişkinlikteki olumsuz yansımalarını azaltabilmek için umut vardır. Bu olumsuz etkilerin azaltılabilmesi için daha fazla müdahale çalışmalarına ihtiyaç duyulmaktadır.
  • Yayın
    Ortoreksiya nervosa eğilimi ve dikkat yanlılıkları arasındaki ilişkide obsesif-kompulsif belirtilerin düzenleyici ve yeme tutumunun aracı rolü: bir göz izleme çalışması
    (Işık Üniversitesi, Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2025-06-24) Okandan, Buse; Erdoğdu, Emel; Işık Üniversitesi, Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, Klinik Psikoloji Yüksek Lisans Programı; Işık University, School of Graduate Studies, Master’s Program in Clinical Psychology
    Ortoreksiya Nervoza (ON), sağlıklı beslenmeye yönelik aşırı ilgi ve katı tutumlarla karakterize edilen, henüz tanı kılavuzlarında yer almayan fakat klinik ilgiyi giderek daha fazla üzerine çeken bir yapıdır. ON’nin yeme bozuklukları (YB) ve obsesif-kompulsif bozukluk (OKB) ile gösterdiği benzerlikler, bu yapının nasıl kategorize edilmesi gerektiği konusunda süregelen tartışmaları beraberinde getirmektedir. Bu doğrultuda, ON’nin yalnızca davranışsal özelliklerinin değil, aynı zamanda bilişsel süreçlerle olan ilişkilerinin de incelenmesi gerekmektedir. Bu çalışma, ON eğilimi ile dikkat yanlılığı arasındaki ilişkiyi, yeme tutumu ve obsesif-kompulsif belirtiler bağlamında deneysel bir yöntem olan göz izleme tekniği ile araştırmayı amaçlamıştır. Çalışma iki aşamadan oluşmuştur. Tarama aşamasına, klinik tanısı bulunmayan 347 sağlıklı yetişkin katılmış; bu aşamada ORTO-11, Yeme Tutum Testi Kısa Formu (YTT-26) ve Maudsley Obsesif-Kompulsif Soru Listesi (MOKSL) katılımcılara uygulanmıştır. Deneysel aşamada ise ON eğilimi yüksek (n=17) ve düşük (n=17) bireylerden oluşan iki grup oluşturulmuştur. Katılımcılara daha önce ön çalışması gerçekleştirilerek seçilen sağlıklı, sağlıksız yiyecek ve nötr nesnelerden oluşan 30 çift görsel gösterilmiş ve her bir çift için 8 saniyelik süre boyunca göz hareketleri kaydedilmiştir. Dikkat yanlılığı dört bileşen üzerinden değerlendirilmiştir: ilk bakış yönü/süresi, toplam bakış süresi, toplam bakış sayısı ve ilgi alanları arası geçiş sayısı. Hayes’in PROCESS Model 5 analizi kullanılarak, ortorektik eğilim ile dikkat yanlılığı arasındaki ilişkide yeme tutumunun aracı, obsesif-kompulsif belirtilerin ise düzenleyici etkisi test edilmiştir. Tarama aşaması için yapılan analizler ışığında deney aşamasından elde edilen bulgular, ortorektik eğilimlerin yeme tutumlarını tüm dikkat yanlılığı parametrelerinde anlamlı ve negatif biçimde yordadığını göstermiştir. Ancak bu ilişkinin aracılık ve düzenleyicilik üzerindeki etkisi dikkat parametrelerine ve uyaranın türüne göre farklılık göstermiştir. İlk bakış yönü ve süresinde anlamlı bir etki saptanmamış; toplam bakış süresi ve sayısında ise grup farkı olmaksızın bazı uyaran türlerinde dikkat kaçınmasına işaret eden örüntüler ortaya çıkmıştır. İlgi alanları arası geçiş sayısı ise anlamlı bir etki göstermemiştir. Sonuç olarak bu tez çalışması, ON’nin yalnızca yeme tutumlarını değil, aynı zamanda dikkat süreçlerini ve psikopatolojik yapılarla olan ilişkisini de etkileyebilecek bilişsel bir yapı olduğunu ortaya koymakta ve alandaki teorik tartışmalara katkı sunmaktadır.
  • Yayın
    Olumsuz çocukluk çağı yaşantıları ve somatizasyon belirtileri arasındaki ilişkide duygu düzenleme ve zihinselleştirmenin aracı rolü
    (Işık Üniversitesi, Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2025-06-24) Erdem, Yaren; Erdoğdu, Emel; Işık Üniversitesi, Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, Klinik Psikoloji Yüksek Lisans Programı; Işık University, School of Graduate Studies, Master’s Program in Clinical Psychology
    Bu araştırma çocukluk çağı olumsuz yaşantıları ve somatizasyon arasındaki ilişkide duygu düzenleme ve zihinselleştirmenin aracı rolünün incelenmeyi hedeflemekle birlikte bu değişkenler arasındaki yordayıcı etkileri araştırmayı amaçlamaktadır. Yapılan araştırmanın örneklemi 184 kadın (%51) ve 176 erkek (%49) olmak üzere 360 kişiden oluşmaktadır. Katılımcıların yaşları 18-61 yaş (31.14±10.70) arasında dağılım göstermektedir. Kartopu örnekleme yöntemi ile katılımcılar araştırmaya çevrimiçi ortamda ve gönüllü olarak dahil olmuşlardır. Araştırmaya katılan kişiler Sosyodemografik Bilgi Formu, Çocukluk Çağı Olumsuz Yaşantılar Ölçeği, Somatizasyon Ölçeği, Duygu Düzenleme Güçlüğü Ölçeği -Kısa Form ve Zihinselleştirme Ölçeği’ne ait soruları çevrimiçi olarak yanıtlamışlardır. Çalışmanın ana hipotezini test etmek amacıyla SPSS Macro ile PROCESS Hayes aracı etki analizi uygulanmıştır. Elde edilen sonuçlara göre çocukluk çağı olumsuz yaşantıları ve somatizasyon arasındaki ilişkide duygu düzenleme güçlüğünün kısmi aracı etkisi varken (β=0.53, BootSE=0.10, t=9.84, p<0.05, CI [0.34, 0.75]) zihinselleştirmenin aracı etkisi bulunmamaktadır (β=0.01, BootSE=0.01, t=-1.25, p>0.05, CI [-0.01, 0.06]). Ayrıca, çocukluk çağı olumsuz yaşantılarının somatizasyon (β=0.37, t=7.69, p<.05) ve duygu düzenleme güçlüğünü pozitif yönde (β=0.36, t=7.48, p<.05) zihinselleştirmeyi ise negatif yönde yordadığı (β=-0.10, t=-1.99, p<.05) görülmüştür. Ek olarak, duygu düzenleme güçlüğü somatizasyonu pozitif yönde yordarken (β=0.55, t=12.74, p<.05) zihinselleştirme somatizasyonu negatif yönde anlamlı şekilde yordamaktadır (β=-.099, t=0.024, p<.05). Çalışmamız çocukluk çağı olumsuz yaşantıları ve somatizasyon arasındaki ilişkide duygu düzenleme güçlüğünün kısmi aracı etkisi olduğunu göstermektedir. Bu bulguların ilgili uzmanlarca somatik semptomlar bildiren hastaların tedavi planlarında göz önünde bulundurulması önerilmektedir. Araştırmanın sonuçları geçmiş çalışmalar doğrultusunda tartışılmıştır.
  • Yayın
    Klinik altı otistik özellikler ve psikotik deneyimler ile zihin kuramı arasındaki ilişkide yürütücü işlevlerin rolünün incelenmesi
    (Işık Üniversitesi, Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2025-07-01) Erer, Simge Ece; Yıldırım, Elif; Işık Üniversitesi, Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, Klinik Psikoloji Yüksek Lisans Programı; Işık University, School of Graduate Studies, Master’s Program in Clinical Psychology
    Sosyal bilişin temel unsurlarından biri olan zihin kuramı, bireylerin diğer insanların duygularını, düşüncelerini ve amaçlarını içeren zihinsel süreçlerini anlama yeteneğini ifade etmektedir. Bu yetenek, bireylerin günlük yaşamda diğer insanlarla sağlıklı ve etkili sosyal ilişkiler kurabilmeleri açısından oldukça önemlidir. Klinik altı otistik özelliklerin ve psikotik deneyimlerin zihin kuramını nasıl etkilediği hakkında çelişkili sonuçlar bulunmaktadır. Bu çalışmanın amacı, klinik altı otistik özellikler ve psikotik deneyimler ile zihin kuramı arasındaki ilişkide yürütücü işlevler ve bilişsel esnekliğin rolünün incelenmesidir. Çalışmaya 18-45 yaş arasında 125 (66 kadın, 59 erkek) katılmıştır. Toplumda Psişik Yaşantıları Değerlendirme Ölçeği (TPYÖ), Otizm Spektrum Anketi (OSA), Sosyal Biliş Film Testi (SBFT), WMS-R Sayı Menzili Alt Testi, Sözel Akıcılık Testi, İz Sürme Testi ve Stroop Testi Çapa Formu ve Bilişsel Esneklik Envanteri ölçüm araçları kullanılmıştır. Araştırmanın sonuçlarına göre, yaş ve eğitim durumu ile zihin kuramı arasında anlamlı bir ilişki vardır. Yetişkinlerde klinik altı otistik özellikler azalmış zihin kuramını yordamaktadır. Otizm Spektrum Bozukluğuna özgü sosyal bilişsel işlevlerdeki belirli bozulmaların bu ilişkiyi açıkladığı düşünülmektedir. Klinik altı psikotik deneyimlerin aşırı zihinselleştirmeyi yordamadığı saptanmıştır. Klinik altı otistik özellikler ile azalmış zihinselleştirme arasındaki ilişkide psikotik deneyimlerin düzenleyici etkisi üzerinde yürütücü işlevlerin ve bilişsel esnekliğin düzenleyici etkisi bulunmamaktadır. Bu bulgular, klinik altı özelliklerin altında yatan bilişsel mekanizmaların ve bu özelliklerin sosyal biliş üzerindeki etkilerinin daha iyi anlaşılmasına katkı sağlamaktadır.
  • Yayın
    Genç yetişkinlerde psikolojik sağlamlık ve görünümle ilgili sosyal medya bilinci arasındaki ilişkide duygu düzenleme becerilerinin aracı rolü
    (Işık Üniversitesi, Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2025-06-30) Olgun, Özge; Yılmaz Kafalı, Helin; Işık Üniversitesi, Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, Klinik Psikoloji Yüksek Lisans Programı; Işık University, School of Graduate Studies, Master’s Program in Clinical Psychology
    Bu araştırmanın amacı, genç yetişkinlerde görünümle ilişkili sosyal medya bilinci ile psikolojik sağlamlık arasındaki ilişkide duygu düzenleme becerilerinin aracı rolünü incelemektir. Sosyal medya bilinci, bireylerin toplumsal normlar ve güzellik standartları gibi unsurların farkındalığını ve bu temsillerin sosyal medyada nasıl algılandığını kapsamaktadır. Psikolojik sağlamlık ise bireylerin stresli yaşam olaylarıyla başa çıkma ve olumsuz deneyimlere karşı direnç geliştirme kapasitesidir. Regresyon analizleri sonucunda, duygu düzenleme becerilerinin görünümle ilişkili sosyal medya bilincini anlamlı ve pozitif yönde yordadığı görülmüştür (β = -0.276, p < .001). Psikolojik sağlamlık ise doğrudan anlamlı bir etki göstermemiştir (β = -0.098, p = .068). Duygu düzenleme becerileri modele eklendiğinde, psikolojik sağlamlığın etkisi anlamlılığını kaybetmiş (β = 0.057, p = .343), buna karşın duygu düzenleme becerilerinin etkisi devam etmiştir (β = -0.305, p < .001). Modelin toplam açıklayıcılığı %7.9 olup istatistiksel olarak anlamlıdır. Bulgular, psikolojik sağlamlığın sosyal medya bilinci üzerindeki etkisinin duygu düzenleme becerileri aracılığıyla dolaylı olarak gerçekleştiğini göstermektedir. Bireylerin duygu düzenleme becerileri arttıkça sosyal medyada maruz kaldıkları imaj baskısı azalmakta ve bu durumun psikolojik etkisi azalmaktadır. Duygu düzenleme becerileri kişileri koruyucu rol üstlenmektedir. Bu sonuçlar, teknolojik dünyada duygularını etkili bir şekilde düzenleyebilen bireylerin sosyal medyadaki görünüm baskısından daha az etkilendiğini ve psikolojik dayanıklılıklarının bu yolla güçlenebileceğini ortaya koymaktadır.
  • Yayın
    Dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu tanısı olan 11-17 yaş arası ergenlerin DEHB belirti şiddeti ile ebeveyn ve arkadaş bağlanmaları arasındaki ilişkiye sosyal bilişin aracılık etkisinin araştırılması
    (Işık Üniversitesi, Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2025-06-30) Şişman, Zeynep; Yılmaz Kafalı, Helin; Işık Üniversitesi, Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, Klinik Psikoloji Yüksek Lisans Programı; Işık University, School of Graduate Studies, Master’s Program in Clinical Psychology
    Bu araştırma, Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu tanısı alan 11-17 yaş arasındaki ergenlerin ebeveynleri ve arkadaşlarına bağlanmaları ile sosyal bilişleri arasındaki ilişkinin incelenmesini amaçlamıştır. Araştırmanın örneklemi 11-17 yaş aralığında ortalama yaşı 13.08±.501 olan 114’ü erkek 86’sı kız olan toplam 200 ergen katılımcıdan oluşmaktadır. Dehb grubunda 100 katılımcının 56’sı erkek 44’ü kız iken kontrol grubunda 100 katılımcının 58’i erkek 42’si kız katılımcıdır. DEHB grubunun yaş ortalaması 14.06±.496 iken kontrol grubunun 13.08±.348 olarak bulunmuştur. Bakırköy Dr. Sadi Konuk Hastenesi’nde Çocuk ve Ergen Psikiyatrisi Bölümü’nden veriler toplanmıştır. 100 kişiden kalan son 30 kişi zoom online aracılığıyla hediye çeki verilerek tamamlanmıştır. Kontrol grubu Lüleburgaz İlçesi’ndeki ile 11-17 yaş aralığındaki Ergenlerden yüz yüze toplanmıştır. Ebeveyn ve Arkadaşlara Bağlanma Envanteri Gözden geçirilmiş form (EABE-G), Çocuklar için Gözlerden Zihin Okuma Testi, Gaf (Faux Pas) Tanıma Testi Çocuk Formunu araştırmacı öncülülüğünde katılımcılar tarafından yanıtlanmıştır. Katılımcıların ebeveynlerine Bilgilendirilmiş Onam Formu ve Sosyodemografik Bilgi Formu, Çocuk ve Ergenlerde Yıkıcı Davranım Bozuklukları İçin DSMIV’e Dayalı Tarama ve Değerlendirme Ölçeği-Turgay verilmiştir. Aynı zamanda, kontrol grubundaki ergenlerde psikopatoloji olmadığını teyit etmek amacıyla, araştırmacı tarafından Okul Çağı Çocukları İçin Duygulanım Bozuklukları ve Şizofreni Görüşme Çizelgesi Şimdi ve Yaşam boyu Şekli Türkçe Uyarlaması-ÇDŞG-ŞY uygulanmıştır. Araştırmanın hipotezlerini test etmek için Independent student t test, Hiyerarşik Regresyon, One-way Anova, Pearson Korelasyon analizi, Process Makro analizi kullanılmıştır. Yapılan analizler sonucunda, DEHB grubunun aynı zamanda sosyal bilişlerinde tanı almayanlara göre daha kötü performans sergiledikleri bulunmuştur. DEHB şiddeti ile akran ve ebeveyn güvenli bağlanma skorları arasındaki ilişkinin incelendiği korelasyon analizi bulgularına göre, DEHB şiddeti ile akran (r=-0.307) ve ebeveyn (r=-0.528) ile güvenli bağlanmaları arasında orta düzeyde negatif yönde anlamlı bir ilişki bulunmuştur (p<0.01). Ayrıca, DEHB şiddetinin akran bağlanma üzerinde istatistiksel olarak anlamlı ve negatif bir etkiye sahip olduğunu göstermektedir (β = -0.1159, p < .001). GZOT’un DEHB şiddeti ile akran bağlanması arasında indirekt aracılık etkisi bulunmamasına rağmen (β =-0.0167, p = 0.46), Gaf tanımanın istatistiksel olarak anlamlı olacak şekilde bu ilişkiye aracılık ettiği bulunmuştur (β = -0.0992, p = 0.015). Araştırmada; 11-17 yaş arası DEHB tanısı almış ergenlerin ebeveyn ve akranlarına bağlanmaları ve sosyal bilişlerinin tanı almayanlara göre daha düşük düzeyde olduğu bulunmuş ve DEHB şiddetinin ebeveyn ve akrana güvenli bağlanması arasındaki ilişkisine Gaf testinin pozitif yönde aracılık ettiği bulunmuştur. Bulgularımız DEHB tanısı alan ergenler için ebeveyn ve akran desteğinin önemini vurgularken, aynı zamanda sosyal biliş ve bağlanma temelli müdahale programlarının oluşturulmasının ergenlerin yaşamında olumlu yönde etki oluşturabileceği söylenebilir.
  • Yayın
    4-6 yaş aralığında çocuğu olan annelerin kabul ve red tutumu ile çocukların sosyal kaygısı arasındaki ilişkide çocuğun duygu düzenleme becerilerinin aracı rolü
    (Işık Üniversitesi, Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2025-06-30) Berber, Beyzanur; Erdoğdu, Emel; Işık Üniversitesi, Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, Klinik Psikoloji Yüksek Lisans Programı; Işık University, School of Graduate Studies, Master’s Program in Clinical Psychology
    Araştırma kapsamında annelerin çocuklarına yönelik kabul ve red davranış eğilimleriyle annelerin algıladığı çocukların sosyal anksiyete düzeyleri aralarındaki etkileşimde annelerin algıladığı çocuğun duygu düzenleme becerilerinin aracı rolü değerlendirilmiştir. Araştırma 4-6 yaş aralığında en az bir çocuğa sahip 403 anne ile yürütülmüştür. Katılımcıların sosyodemografik özelliklerinin ölçeklerde göre farklılaşıp farklılaşmadığı incelenmiştir Annelerin çocuğuna yönelik ret düzeyini incelemek amacıyla Ebeveyn Kabul Ret Ölçeği (Anne Formu), çocukların sosyal kaygı seviyelerini ölçmek için Yeniden Düzenlenen Okul Öncesi Kaygı Ölçeği, çocukların duygu düzenleme becerilerini ölçmek üzere Duygu Düzenleme Becerileri Ölçeği kullanılmıştır. Spearman korelasyon katsayıları incelendiğinde annenin çocuğuna yönelik toplam ret tutumu ile çocuğun sosyal kaygı düzeyi arasında orta düzeyde pozitif, annenin çocuğuna yönelik toplam ret tutumu ile çocuğun pozitif duygu düzenleme becerisi arasında orta düzeyde negatif yönde ve annenin ret tutumu ile çocuğun negatif duygu düzenleme becerisi arasında ise orta düzeyde pozitif yönlü bir ilişki gözlemlenmiştir. Bununla beraber çocukların sosyal kaygı düzeyleri ile pozitif duygu düzenleme becerileri arasında negatif yönlü bir ilişki saptanmıştır ancak çocukların sosyal kaygı düzeyi ile çocukların negatif duygu düzenleme becerileri arasında pozitif yönde bir ilişki tespit edilmiştir. SPSS programında Process Makro eklentisi ile yapılan aracılık analizinde annenin çocuğuna karşı gösterdiği ret tutumu ile çocuğun sosyal kaygı düzeyi arasındaki ilişkide çocuğun pozitif ve negatif duygu düzenleme becerilerinin kısmi aracı rol oynadığını tespit edilmiştir.
  • Yayın
    Kuantum sonrası kimlik doğrulama ile sıfır bilgi ispatları: zk-SNARK'lar ve zk-STARK'ların karşılaştırmalı güvenlik ve performans analizi
    (Işık Üniversitesi, Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2025-07-01) Güner, Sabri Serhan; Çeliktaş, Barış; Işık Üniversitesi, Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, Siber Güvenlik Yüksek Lisans Programı; Işık University, School of Graduate Studies, Master’s Program in Cybersecurity
    Parola tabanlı kimlik doğrulama yöntemleri en yaygın kullanılan güvenlik mekanizmalarından biri olsa da ciddi zaafiyetler barındırmaktadır. Ayrıca, parola altyapılarının kurulması, yönetilmesi ve güvenli bir şekilde saklanması yüksek hesaplama ve operasyonel maliyetler doğurmaktadır. Forrester Research’e göre, 1.000 kişilik bir kurumda yıllık parola sıfırlama maliyetleri yaklaşık 420.000–490.000 dolar arasında değişmektedir. Buna karşılık, sıfır bilgi ispatları (ZeroKnowledge Proofs, ZKP), hassas kimlik verilerini ifşa etmeden doğrulama yapılmasına olanak sağlayan güçlü bir kriptografik yöntemdir. 1980’lerin ortalarında temelleri atılan ZKP protokolleri, özellikle blokzinciri teknolojisi, Nesnelerin İnterneti (IoT), finans sektörü ve kimlik yönetimi gibi alanlarda kritik öneme sahiptir. Etkileşimli (Interactive Zero-Knowledge Proofs, IZKP) ve etkileşimsiz (Non-Interactive Zero-Knowledge Proofs, NIZKP) olarak ikiye ayrılan bu protokoller arasında, NIZKP çözümleri örneğin zk-SNARK ve zkSTARK, tek yönlü mesajlaşmayla doğrulama sağlayarak Ortadaki Adam (Manin-the-Middle, MitM) saldırılarına karşı daha dayanıklı bir yapı sunar. zkSNARK’lar, küçük ispat boyutları ve hızlı doğrulama süreleri sayesinde yaygınca kullanılır. zk-STARK’lar ise güvenilir kurulum gereksinimini ortadan kaldırarak daha şeffaf bir yapı ve kuantum sonrası saldırılara karşı dayanıklı bir yaklaşım sunar. ZKP, operasyonel maliyetleri azaltır, parola sıfırlama yükünü ortadan kaldırır ve veri ihlali riskini önemli ölçüde düşürür. Ayrıca, GDPR, PCIDSS ve ISO gibi düzenleyici çerçevelere uyumu kolaylaştırarak kurumlar için daha sürdürülebilir bir çözüm sunar. Sonuç olarak, bu çalışma parola tabanlı sistemlerin yerini alabilecek daha güvenli, gizliliği koruyan ve ölçeklenebilir ZKP tabanlı kimlik doğrulama tekniklerinin benimsenmesine yönelik bir perspektif sunmayı amaçlamaktadır.
  • Yayın
    İstanbul Kadıköy Acıbadem ve Hasanpaşa mahallesi örneğinde yağmur suyu yönetimi
    (Işık Üniversitesi, Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2025-06-27) Abravanel, Başak; Uzun, Adnan; Işık Üniversitesi, Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, Peyzaj Mimarlığı Yüksek Lisans Programı; Işık University, School of Graduate Studies, Master’s Program in Landscape Architecture
    Günümüzde hızlı kentleşme süreci, doğal yüzeylerin geçirimsiz yapılarla yer değiştirmesine neden olmakta ve bu durum kentsel alanlardaki hidrolojik döngüyü önemli ölçüde etkilemektedir. Geçirimli yüzeylerin azalmasıyla birlikte, yağmur sularının yer altına sızması engellenmekte, bu da yer altı su kaynaklarının yenilenmesini zorlaştırmakta ve yüzeysel akışı artırarak suyun doğal çevrimini bozmaktadır. Bu değişim, su kirliliğinin artmasına, toprağın nem dengesinin bozulmasına ve sel ile taşkın risklerinin çoğalmasına neden olmaktadır. Artan nüfus, yaygın yerleşim ve sanayileşme faaliyetleri ile birlikte doğaya yapılan müdahaleler hız kazanmakta; bu faktörler küresel iklim değişikliği ile birleştiğinde taşkın tehlikesi daha ciddi boyutlara ulaşmaktadır (Dilley, 2005). Kentleşmenin çevresel etkileri sonucunda bireylerin erişebildiği temiz su, hava, güvenilir gıda ve yeşil alan miktarında belirgin azalmalar yaşanmaktadır. Bu bağlamda, kentsel alanların sürdürülebilirliğini sağlamak için doğal su döngüsünün korunması ve iyileştirilmesi büyük önem arz etmektedir. Yağmur sularının toprak tarafından infiltrasyonunun sağlanması, bu suların ekolojik yöntemlerle toplanarak değerlendirilmesi ve kentsel hidrolojik işlevlerin sürdürülmesi, sürdürülebilir yağmur suyu yönetiminin temel hedefleri arasında yer almaktadır. Bu doğrultuda geliştirilecek planlama ve uygulamalar, hem ekosistem sağlığının korunmasına hem de kentsel yaşam kalitesinin artırılmasına katkı sunacaktır. Bu çalışmada Acıbadem ve Hasanpaşa mahalleleri, İstanbul’un yoğun yapılaşmış kentsel alanlarından olmaları, geçirimsiz yüzey oranlarının yüksekliği ve yüzeysel akışın etkisiyle taşkın riski barındırmaları nedeniyle inceleme alanı olarak seçilmiştir. Her iki mahalle de, yağmur suyu yönetimi açısından doğal sızma olanaklarının sınırlı olduğu, geleneksel altyapının yetersiz kaldığı ve sürdürülebilir çözümlere ihtiyaç duyulan bölgeler arasında yer almaktadır. Ayrıca, mevcut arazi kullanımı çeşitliliği (konut, eğitim, park vb.) ve belediye tarafından desteklenen iklim uyum politikaları kapsamında bu mahalleler, doğa tabanlı çözümlerin uygulanabilirliğini değerlendirmek açısından uygun örnek alanları sunmaktadır.